Avrupa’lının Aradığı Ama Bulamadığı Haklar İslam’da…
İslam
dininde kadının ezildiği, baskı gördüğü, kadına hayat hakkı tanınmadığı
zannediliyor. Oysa Allah kadın ve erkeği eşit yaratmış. Fiziksel yönden
daha güçlü olması sebebiyle ağır sorumlulukları erkeğe yüklemiş. Bir
zamanlar İslam’a kılıç kaldıran Hz. Ömer’i cennetle müjdelenen Ömer
yapmış. İslam öyle bir din ki cahiliye devrini Asr-ı Saadet’e
dönüştürmüş.
“Kalbimi İslam’a ısındıran güzelliklerden biri de
Allah ile kul arasında kimsenin olmaması” diyor Gülay Hanım. Hristiyan
iken Allah’a kolay ulaşamadığını arada Hz. İsa(as), kutsal ruh ve hatta
kilise papazlarının bulunduğunu, dahası kendisi gibi günahkâr ve
imtihana tabi olan bir papazın, günahlarını bağışlayabileceği inancının
kendisine mantık dışı geldiğini ifade ediyor.
Kur’an’da vurgu
yapılan kardeşlik duygusu ve ayetlerin bütün Müslümanları kardeş ilan
etmesi öyle mükemmeldir ki, bütün olumsuzlukları ortadan kaldırıyor.
Müslümanların birbiriyle üzüntüsünü, açlığını, susuzluğunu paylaşması,
“Müslüman kardeşin açken sen tok yatamazsın.!” düsturu, onun gibi başka
bir dinden gelen bir insan için olağanüstü bir şeydir. Anlamıştır;
muhteşem bir dinle karşı karşıyadır. Ve Kur’an öyle mükemmeldir ki
okudukça okuyacağı gelir.
“Öptüğünüz Kitabın İçinde Ne Yazdığını Biliyor musunuz?”
Bakıyor
Gülay Hanım; yıllardır “biz Müslümanız “diyen insanlar Kur’an’ı
tanımıyor, onun emirlerini bilmiyor. Kur’an’ı alıp, öpüp saygıyla başına
koyan insana, “öptüğün kitabın içinde ne yazıyor, haberin varmı..?”
diye soruyor, şaşkınlık içinde bakarak “hayır” diyen Müslümanlarla
karşılaşıyor. “Kur’an’a saygılarını göstermek için onu defalarca öpüp
başına koyan bu insanlar, nasıl oluyor da yine Kur’an da emredilen
namazı boş verip başlarını Allah için secdeye koymuyorlar? Kur’an’ın
kabına gösterdiğimiz saygıyı, içindeki hakikatlere gösterebilsek ne
kadar huzurlu ve mutlu bir toplum olurduk” diyor.
Kimi
Müslümanların böylesi bir hayat kitabını ölülere okunacak bir kitap
sanmaları, bir kısmının ise sadece Ramazan ayında kabından çıkartarak
okuyup, sonra kabına koyup duvara asmaları onu hayrete düşürüyor. Birçok
Müslümanın namaz kılmaması, namazdaki o tadı, o huzuru, o alnı secdeye
koymanın hazzını, Allah ile sohbeti kaçırması onu üzüyor.
Sonsuz
özgürlüklerin olduğu, yasakların bulunmadığı, ayıpların ve günahların
önemsemediği bir toplumdan gelen biri olarak, İslam’da bulduğu huzur ve
mutluluğu hiç bir yerde bulamadığını söylüyor Gülay Hanım. “İslam’ın her
kaidesine, her esasına hayran olmuştum. Onun tek parçasını bile ondan
ayırmak mümkün değil, bütün parçaları birbiri ile bir nizam içinde
kenetlenmişti ve parçaların arasında muazzam bir âhenk vardı. Hiç bir
şey eksik değil, her şey yerli yerindeydi. Kısaca ben İslam dinine ve
onun temsilcisine resmen aşık olmuştum. Bu aşkın sonunda da her şeyimle
onu yaşamaya çalışıyordum. Bu aşk için Ferhat olup dağlar delmeye,
Mecnun olup çöllere düşmeye, Aslı olup yanarak kül olmaya varım…”
Senelerce
gaflet içinde yaşamış eski bir Hristiyan olarak, çevresindeki
Müslümanların dinlerinden ve dini güzelliklerinden gaflette
yaşayışlarını onu çok üzüyor. Hatta kimilerinin dinlerini beğenmeme
gafletine bile girdiklerini görüyor.
Üzüntüsünü şöyle dile
getiriyor: “Ben İslamiyet’in dışındaki dünyayı çok iyi biliyorum.
Oradaki mutsuz hayatları, ağlayan insanları, acı çeken, bunalıma giren
çocukları, sevgi ve saygı nedir bilmeyen gençleri çok yakından gördüm.
Şimdi televizyonlarda dizilerde izlerken gıpta ile baktığımız,
özendiğimiz o hayatı ben zaten yaşıyordum. Oysa Allah’ı sevdiğini, O’nun
da seni sevdiğini hissetmekten daha değerli, daha güzel bir şey
olabilir mi?”
“Allah’a ve peygamberine hiç şüphe etmeden
inanmak, kulluğun özü olan duayı dilden düşürmemek, verilen nimetlere
devamlı şükretmek, kararmış kalbleri istiğfar ile yıkamak…. Bunlardan
güzel huzur ve mutluluk kaynağı bulunabilir mi?..”
Gülay Hanım
ayrıca, “Allah’ın rızasını kazanmak için bir çok sıkıntılara katlandım.
Ama maddi imkanları yerinde olan çok Müslüman hanım tanımaktayım ki,
evliliklerinde ve hayatlarında tüm konfor mevcuttur. Evlerinde eksik
olan bir şey yoktur… Ne var ki bu kadınlar yine doyumsuz, yine
tatminsiz, yine şükürsüzdürler ve hallerinden şikayet ederler. Bütün
çaba ve emekleri daha rahat yaşamak, daha iyi giyinmek, daha iyi yemek.
Nefislerine yenilip, o noktada mağlup oluyorlar” diyerek günümüz
Müslüman kadınlarının birçoğunu oldukça yerinde tasvir ediyor.
Mümin
kadının hayatındaki öncelikli hedefi Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak
olmalı. ‘Boş’ işlerle zamanını geçirmemeli, salih amellerde bulunmalı ve
rahmani bir yarış olan hayırda yarışmalı.
Yaşadığımız dönem,
yalnızca günlük işlerle uğraşan ev kadını/kızı olma zamanı değil.
Kadınlar için örnek olan sahabi hanımlar dini yaymak için tebliğ
faaliyetleri, sohbetler yapmışlardı. Sorumluluklarını yalnızca eş ve
annelikle sınırlayan, dini anlatmada pasif durumda kalan Müslüman
kadınlar için Gülay Hanım ve onun gibi İslam ile şereflenen diğer
hanımların, birer cesur “davetçi” kimliğine bürünmeleri ibret olmalıdır.
Gülay
Hanım Batılı kadınları ise şöyle tarif ediyor: “birçok kadın televizyon
dizilerindeki batılı kadın tiplerini görüp, onlara benzemeye çalışıyor;
onlarınki gibi bir hayatın özlemi içine giriyor. Oysa o kadınların
hayatları aldatma, gösteriş ve ihanetle dolu. Yürekleri parça parça,
gözlerinden yaş yerine kan akıtıyorlar.
“Rabb’imin kelâmı
Kur’an’da bahsettiği Müslüman vasıflarından çok uzağız” diyerek yine
gözlemlediği bir gerçeği dile getiriyor Gülay Hanım. “Her gün birinin
öldüğünü duyuyoruz, birçoğumuz kendi ellerimizle yakınlarımızı mezara
koyuyoruz. Ama ibret almadan yine aynı gaflette hayatımıza devam
ediyoruz” derken de bir başka gerçeği…
“Haykırmak İstiyorum”
Bütün kalbimle dünyaya haykırmak istiyorum:
“Ey Alem-i İslam! Uyan, Kur’an’ı sarıl, İslamiyete maddi ve manevi bütün kuvvetinle yönel!”
“Allah’ım,
Sen ne kadar büyüksün. Sana yarattığın varlıklar adedince, vücudumdaki
zerreler adedince şükrediyorum…. Beni önce çamurdan çıkardın, sonra
günahlardan kurtardın, bana değer verdin… O kadar değer verdin ki, beni
İslam’la şereflendirdin, ilmin kapılarını açtın, bana doğru yolu
gösterdin, Habibine ümmet ettin…”
“Yardım et bizlere Rabb’im..!
Bizleri bir şekilde uyandır, bırakma ellerimizi. Perişan olmamıza izin
verme şu fani dünyada..! Tut ellerimizden, yollarımıza nur dök Rabb’im…”
Fuat Türker