Dayımın Çiftliği-3 ”


Dayımın çiftliğine, bu günkü şartlarla 30-40 dakikada gitmek mümkün olduğu halde ,o günlerin en iyi nakil vasıtası olan yaylı arabalarla ancak 5-6 saatte gidilebiliyordu, sadece yolculuk heyecanı bile beni cezbettiği için, okulumu, öğretmenimi ve arkadaşlarımı çok sevdiğim halde, çiftliği ilk ziyaretimden sonra ,okulların tatil olmasını dört gözle bekler olmuştum,köye vardığımda akraba ve köy çocuklarının sıcak karşılamaları,orada oynadığım met-çomak,bilye, ceviz,aşık,kör ebe vs oyunlar, köyün sakin ve temiz havası ,sabahları folluktan sıcak sıcak yumurta toplamak,süt sağanları seyretmek ,uyku saatleri dışında evcil hayvanlar ve tabiatla baş başa olmanın hazzı , seyahat zevkine ilave olunca, okullar tatil olur olmaz , babamı ikna ederek, köye göndermeleri için anneme yalvarmağa başlıyordum.

Babam da , köyde yaramazlık yapmadığımı öğrendiğinden, izin konusunda daha müsamahakâr davranmağa başlamıştı, o sene üçüncü sınıfı Pek iyi derece ile bitirince annemin desteğiyle icazet çıktı ve hemen çiftliğe gittim, çok iyi karşıladılar,getirdiğim hediyeleri dağıttım.Ertesi sabah mutad eğlenceler,oyunlar vs ile akşama kadar güzel vakit geçirdim, ama dayımın disiplinli davranışı yüzünden akşamlar evde biraz sıkıcı geçiyordu,sohbet sırasında dayımın oğullarının akşam yemeğinden sonra köy odasına gittiklerini öğrenince peşlerine takıldım.

Köylerde o dönemde kahvehane, han, lokanta vs. bulunmadığından gelenler köy odalarında misafir edilirdi, muhtar ve köyün bir veya birkaç zengini oda açar, gelen misafirin ve binekle gelmişse binek olarak kullandığı hayvanın ihtiyacı burada karşılanırdı.Muhtar odası genelde resmi görevle (tahsilât, tebliğat,seçim vs. gibi) gelenlere, masrafı tamamen muhtar tarafından karşılanmak suretiyle hizmet verirdi,diğer odalar gelen yolcu,satıcı,demirci,kalaycı gibi misafirler içindi ve bunların ihtiyacı oda sahibiyle köylüden yemek vs. getiren kişilerce müştereken karşılanırdı. Bir de ihtiyarlar ve gençler için odalar vardı ki bunların ihtiyacı herifane(arifane) denilen şekilde kollektıf olarak karşılanırdı.

Bu odalarda sohbet edilir, çay, kahve vs. meşrubat içilir, köy meseleleri konuşulurdu,bazı odalarda, o senelerin modası, bataryalı(Köylerde elektrik bulunmadığı için) radyo vardı ve pil sarfiyatı olmaması için, sadece ajans haberleri dinlenerek dünya ahvalinden haber alınırdı.

Çiftliğe gidişimin üçüncü günü dayımın oğulları ile gittiğimiz gençlere ait odada çaylarımızı içtikten sonra nasılsa bir köpek sohbeti açıldı,İbir’lerin Hasan, çoban olmasa bile köpeklerinin gün boyunca koyunlarının otlamasını sağlayıp akşam olunca da yol boyundaki tarla ve bahçelere zarar verdirmeden köye getirdiğini anlatıyor, Kedi Yuyanlar’ın Veli köpeğinin harman yerine bıraktığı ekinleri muhafaza ettiğinden dem vuruyor, Ayı Boğanlar’ın Memiş tazısının tavşanları canlı canlı yakalayıp getirdiğini belirtiyor,herkes köpeklerinin meziyetlerini sayıp döküyorlardı.Yalabıkların Ahmet de evde beslediği köpeğinin evi çok iyi koruduğunu,hatta eniştesinin bile onlardan biri yanında olmadıkça eve giremediğini,köpek avluda iken evine kesinlikle hırsız giremeyeceğini anlatınca dayımın küçük oğlu :

-Ahmet ! gelirken senin avluda besili hindiler gördük,onları alırsak bize ziyafet verir misin?deyince köpek sohbetinin niçin açıldığını anladım.

Sohbet hararetlendi,Ahmet :

-Köpek başıboş olarak avluda,hindileri alabilirseniz tatlısı ,tuzlusu ile bu odadakilere ziyafet veririm der demez dayımın oğlu ile bir arkadaşı hemen odadan ayrıldılar,ben de merak saikiyle peşlerine takıldım,meğer plan gündüzden hazırlanmış,bahsedilen evin önüne vardığımızda ahşap ambarın arkasına sakladıkları büyükçe bir küfeyi duvarın kenarına getirdiler,içine sakladıkları ipi ucuna bir ağırlık bağlayarak Ahmetlerin bahçesindeki ceviz ağacının dalına attılar,o sırada bir arkadaşları elinde bir koyun ciğeriyle geldi,ciğeri küfeye koyup ipin bir ucunu küfenin kenarına bağlayarak öbür uçtan yukarı çekip sallamak suretiyle küfeyi duvarın ötesine sarkıttılar,köpek önce saldırdı,ciğerin kokusunu alınca küfeye balıklama dalar dalmaz ipi çekerek köpeği ceviz ağacının tepesine çektiler,o sallana dursun bizimkiler avluya atlayarak hindileri aldılar ve köpeği tekrar aşağı indirdiler,muzaffer bir ordu edasiyle hindilerle odaya vardığımızda herkes şaşırmıştı.

Tabii Ahmet dışında herkes memnundu, tekrar çaylar içildi,sohbet başladı o sırada köy korucusu geldi:

-Arkadaşlar yarın yağmur duasına çıkılacak haberiniz olsun dedi ve tekrar ihtiyarların odasına döndü.

O senelerde tarla veya bahçelerde bu günkü gibi sulama olanakları mevcut değildi, ne gölet ve barajlar, kanaletler ve ne de artezyenler vardı.

Ancak, akarsulardan daha aşağı seviyelerde bulunan arazide sulama yapılabiliyordu. Bazı bölgelerde debisi yüksek akarsular üzerine monte edilen ve Su Dolabı tabir edilen düzeneklerle suya irtifa kazandırılarak akarsu yatağından yüksek de olsa kısmi sulama yapılabilmekte idi.

Bazı yerlerde derin ve geniş bostan kuyuları açılıyor,tulumbanın daha mütekâmili bir sistemle ve at veya eşeğin dönmesiyle kuyudan su çıkarılarak sulama yapılıyordu ki bunlarla ihtiyacın çok cüz’i bir kısmı karşılanabiliyordu.

Hal böyle olunca , ekinlerin suya ihtiyacı olduğu dönemde yağmur yağmazsa yağmur duasına çıkılırdı.

Hoca yağmur duasına çıkmadan 3 gün önce köylülerden dargın olanların barışmalarını, borçlu olanların borçlarını ödemelerini ,herkesin tövbe etmelerini sağlar,fakir olanlara sadakalar verilir,4 üncü gün mütevazi bir kıyafetle ihtiyar,çocuk ve kadınlar dahil tüm köy sakinlerini alarak sahraya çıkar,bayram namazı gibi iki rekat namaz kılınır,hutbe okunur,daha sonra üst giysi yakası aşağı gelecek şekilde tersine sırta alınır,bolca dua ve istiğfarda bulunulur,dua ederken el ayası ve parmaklar toprağa çevrilir,daha sonra köye dönülür ve köy girişinde kazanlarla hazırlanan yiyecekler toplu olarak yenilir ve ekseriya yemek yemeden veya yemeğin akabinde yağan yağmurlarla ıslanmış olarak köye dönülürdü.

Zamanla gelişen teknoloji sayesinde sulama konusunda büyük gelişmeler sağlanarak sorun halledilmişse de ,-üzülerek söylüyorum-senede bir defâ da olsa, köy sakinleri arasındaki huzursuzluğu gideren, sosyal dayanışmayı sağlayan ,toplum psikolojisini geliştiren bu güzel adet unutulmuştur.


( Dayımın Çiftliği -3 başlıklı yazı Cevdet Doğan tarafından 16.06.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu