“Seni bulmaktan önce aramak isterim
Seni sevmekten önce anlamak isterim
Seni bir yaşam boyu bitirmek değil de
Sana hep hep yeniden başlamak isterim.” diye yazdı Azat Kardelen’in duvarına. Bu bir Özdemir Asaf şiiriydi. Şiir işaretti aslında bu aşka!
Bir özgürlük savaşçısı gibiydi Azat, yazarken kelimelere hükmediyordu, cümleleri istediği gibi yönlendiriyordu ve sevgilin kalbinin tam ortasına isabet eden lirik yönü güçlü romantik dizeler savuruyordu. O bir kalp avcısıydı. Kalp sahasına düşen ceylanlarsa avıydı. Gönül kuşu hiç durmazdı ilkbahar dereleri gibi şırıl şırıl akardı o kalpten bu kalbe… Akar da bir türlü usanmazdı Azat’ın gönlü. Belki de aradığını bulamadığındandı, belki de buldukları aradığı değildi.
Kardelen çıkmıştı bir ayazda karşısına. Bir kış günüydü galiba. Karları yarıp çıkan çiçeğe telmihen Kardelen çıkmıştı Azat’ın karşısına. Sıcacık bir merhaba demişti ve hafiften gülümsemişti Azat’a. Aman Allah’ım o hafif gülümsemenin Kardelen’in yanaklarında ortaya çıkarmış olduğu gamzeler yok mu? Aman Allah’ım Azat’ın öldüğünün resmidir galiba o gamzeler! Mezarı olacak denli yakmıştı yüreğini Azat’ın. Azat kulu kölesi olmuştu o an bir çift gamzenin. Dünyayı yaksalar gözü görmezdi Azat’ın, ömrünü alsalar duymazdı.
Şiire, gazele, şarkıya, türküye dönmüştü yüzünü Azat. Aşk ağlatır dert söyletir kabilinden hem söyleniyor hem ağlıyordu.
Ah Azat ah!
Sana bol gelecek aşkları neylersin? Sana az gelecek aşkları ne yaparsın?
Ömrü ömrüne denk gelecek aşkı nereden bulacaksın? Koş şimdi deli taylar gibi sevgilinin topraklarında! Yelelerini rüzgâra sal, mahmuzlarını eline al, dörtnala koş sevgilinin köyüne…
Kardelen sert toprakların ve iklimlerin kızı. Kardan daha kar bir yüzü, kömürden daha kömür bir çift gözü, kıştan daha kış sözü var. İpekten simsiyah saçlar bir yıldızın kayması gibi karanlıktan öylesine kayardı omuzlarından yere kadar. Kardelen gönlündeki onca acıyı, onca sıkıntıyı bertaraf edecek denli güçlü, yaprakların üzerindeki çiğ tanelerini içecek denli nazik yaratılışlı, gülü hicaplara salacak denli işveli, bahçeyi onurlandıracak denli güzel mi güzel bir kızcağız. Azat daha ne yapsın?
Kör karanlıklara ışıktı Kardelen!
Âşık olan gönüllere devaydı Kardelen.
Leyla’ydı Mecnun gibi çöle düşenlere, Aslı’ydı Kerem gibi yananlara…
Yüreğini delip çıkmıştı Azat’ın.
Ete giren kurşun gibi bakışları delip geçmişti Azat’ın kalbini. Azat elinde kalbi koşuyordu ardı sıra Kardelen’in. Azat elinde gönlüyle koşuyordu nefes nefese Kardelen’in ardı sıra. Tıka basa Kardelen doluydu kalbi, düşse Kardelen düşecek denliydi kalbi.
Bir kalp bu kadar dolu olurdu bir aşk ile.
Kalbini sevgilisinin varlığıyla dolduramayana âşık denemezdi.
Buzdan toprağı yarıp geçen ve güneşe gülen bembeyaz kardelen çiçeğiydi o.
Ah Kardelen ah! Seni tanımayan, bilmeyen şimdi nasıl da yanlış düşünür senin hakkında! Çektiğini bilmeyen ne de havalı ne de sosyetik görür ve öyle kabul eder seni.
Senin hikâyen aslında aşkın hikâyesidir.
Senin varlığın aşkın ispatıdır.
Güneşi görebilmek için zemheride ince mi ince zarif mi zarif koptu kopacak filizli halinle vermiş olduğun mücadele ve çekmiş olduğun eziyet hangi âşıkta var? Kim sevdiği için soğukta yanacak denli gözü karadır? Kim sevdiği için içi dışı bir renktedir. Senin hikâyen aslında saflığın ve masumiyetin hikâyesidir.
Kardelen Azat’ı görünce vuruldu bir nevi.
Azat Kardelen’i görünce ezelden vurulduğunu anladı.
Beklenen gün gelirse çekilen çileler kutsalmış darbımeselince artık onların kutsal aşkı başlamış oldu. Kardelen Azatsız, Azat Kardelensiz olamıyordu.
Kardelen alın yazısı olduğunu söylüyordu Azat’a, kaderimsin diye…
Azat ise hüzünlü yanı olduğunu söylüyordu Kardelen’e, keder yazımsın diye…
Aşk kader oyunudur ilk, frekans tutmazsa keder oyununa döner. Biri sever diğeri bakar, diğeri sever biri bakar. Aşk iki kişinin sevmesidir aynı anda yahut bakmasıdır bir bakıma. Kardelen seviyordu Azat’ta seviyordu, Kardelen doya doya bakıyordu Azat’a, Azat’ta Kardelen’e doya doya bakıyordu. Aşk doymuşluk değildir asla!
“Can sözlüğüme yazılmışsın benimsin diye… Silemem ki seni!” diye yazdı Azat Kardelen’in duvarına. Kardelen ise “Bul beni o vakit.” diye yazıyordu cevap olarak. Aşk aramaktı ama bulamamaktı Azat’a göre. Vardı ama yoktu. Bu bir bilmeceydi aslında oynadığı Kardelen’in Azat’a. Varlık içinde yokluktu oynadığı, görünenden görünmez olan yolculuktu oynadığı. Zavallı Azat bu sınavı nasıl verecekti acaba?
Kardelen bu yüzden bir kayboldu milyon kayboldu.
Azat endişeye düştü, telaşa kapıldı, kalp paçası tutuştu.
Yoktu Kardelen ama “beni bul” demişti son söz olarak. Hüzün ve umut kol kola Azat’ın yüreğinde ikamet ediyordu.
Azat düştü ruh yolculuğuna. O dünya senin bu dünya benim gezmediği yer kalmadı hayal ikliminde.
Aradı ruh ikizini daima. Bulamayacağını bile bile aradı, var olduğunu bile bile aradı, yok olduğunu göre göre aradı. Az aradı çok aradı dere tepe milyon aradı.
Yer yarıldı aradı, gök yırtıldı aradı.
Altını üstüne getirdi evrenin aradı.
Ama bir türlü bulamadı hep bir şeyler eksik kalıyordu bu arayışta. Bu kavrayışta eksik kalıyordu bazı şeyler.
Yorgun düştü oturdu kaldı salkım söğüdün dibine. Aklına nereden estiyse kalbini söküp bakacağı tuttu o arada. Aldı eline yüreğini baktı gözlerine Kardelen’in. Belirsiz bir sevinç yuva yaptı gözlerine Azat’ın. Bir daha kalkmadı yerinden.
Yüreği elinde çözmüştü bilmeceyi.
Bulmuştu aradığını.
Kalbindeydi Kardelen’i…