Dağlıca kanlıcadır bugün.
Dağlıca ölümcedir bugün.
Dağlıca ağlayısıcadır bugün, yıkılasıcadır, kör olasıcadır.
Yüreğim dağ dağ benim bugün. Giden canlar ömrümüzden ömür alıyor, hüznümüze hüzün katıyor. Ah Anadolulum benim. Nereye kadar sürecek bu ölüm oyunu? Daha kaç cana mal olacak bu anlamsız savaş?
Sevinçleri, mutlulukları, başarıları ve gelişmişliği yaşamak varken kol kola, gönül gönüle, millet millete, ne gereği var cana kıymanın, cana kastetmenin ne mantığı var? Anlayan varsa beri gelsin, son 30–40 senenin izahını yapsın. On binlerce canın hesabını versin. Maddi boyutunu dile getirmiyorum dahi! Kime hizmet ediyor cana kıyanlar, pusu kuranlar, silahı tek çözüm bulanlar? O zaman yıkılsın dağlar, kahrolsun kayalar, toz duman olsun insanlar!
Silah varsa orada barıştan söz edilemez.
Ölüm varsa orada dostluktan bahsedilemez.
Türk Kürt ölüyorsa bir yerde orada özgürlükten bahsedilemez.
Kurşun ayırmıyor bu şu, şu bu diye… Saplanıyor gencecik bedenlere, aldırmıyor ardından yakılan ağıtlara. Umuruna gelmiyor dökülen gözyaşları, babasız kalan bebeleri görmüyorlar, dul kalan kadınları hesap etmiyorlar, yüreği parçalanan anaları takmıyorlar, yürekleri yıkılan babaları muhatap kabul etmiyorlar. Kör bir söyleme benziyor kurşunları, sağır bir isteğe dayanıyor talepleri, lal bir özgürlüğe atıyorlar bombaları. Oysa kardeşlik varken sonsuza değin, dostluk dururken kapıda her daim, komşuluk bin yıllara dayanıyorken, bu öfkenin, bu ölümün, bu cinayetin mantığını çözemiyorum.
Gel yaz istediğin kadar özgürlüğünü. Gel anlat istediğin kadar fikrini. Gel at sloganını bağırabildiğin kadar. Ama silahla olmaz. Ama silahı bırak. Ama durdurun şu akan kanı! Ama diyoruz da takan kim?
Yılların söylemlerinden bıktık. Her şehit bin şehit acısı veriyor artık. Her şehit şahididir bu memleketin Allah katında. Allah korkusu olsun tek, Allah inancı olsun yek. Herkese sesleniyorum buradan “Çözümün bir parçası değilsen sorunun bir parçası olursun.” Elimden ne gelir demeyin; bir söz, bir dize, bir gayret, bir dua, bir hoş niyet, bir sevgi dolu bakış dahi bu sorunun temeline inmemize yardım eder. Potansiyel olarak herkes suçlu söylemlerinden sıyrılmalı potansiyel olarak herkes barış ve kardeş yanlısı söylemlerine girmemiz gerek. Şahsım bile karalanırken bu lekelemelere muhatap oldu, birinin ayağını kaydırmak istiyorsan çok kolay! Ne yazık ki hoşlanmadığın kişiyi –buralarda- şucu bucu diye etiketle otur yerine. Adam kendine gelemez gelse bile başka bir şey olamaz. Oysa biz bu memleketi herkesten ziyade seviyoruz. Ama herkeste bu etiketlerden sonra böyle sevemez yine.
Dağlıca kanlıcadır bugün.
Dağlıca ölümcedir bugün.
Dağlıca ağlayısıcadır bugün, yıkılasıcadır, kör olasıcadır.
“Anlamadı kimse çölde üç beş çiçeğin nasıl canlı kaldığını
Bilmediler nedense çiçeklerin arasında bir şehidin yattığını” Dağlıca’da açar sekiz renk çiçek, barışa işaret olur inşallah. Ölüme son olur, nefrete set olur. Barışa yol olur, kardeşliğe uzatılan gül olur. İçimizdeki acılara son olur, gözümüzdeki yaşlara mendil olur, yüreğimizdeki hüzünlere serinlik olur. Doğusu batısı, kuzeyi güneyi birlik olur, dirlik olur. Üzerimize gül yağmurları gibi kardeşlik dökülür.
Uzatılan eller tokalaşır, açılan kollar sarılır, gülücükler ülkenin bütününe yayılır ve en uç sınırından diğer en uç sınırına değin ülkem barışa, rahata, huzura, güvene, kardeşliğe, saygıya, birliğe, güzelliğe pupa yelken koşar adım gider.
Akan kanlar duru bir gün! Siz bizi o zaman görün.
Akan gözyaşları diner bir gün. Siz bizi o zaman seyredin.
Dağlıca kanlıcadır bugün.
Dağlıca ölümcedir bugün.
Dağlıca ağlayısıcadır bugün, yıkılasıcadır, kör olasıcadır.
Yüreğinden öpüyor Türkiye şehit analarının, acılarını en aza indirmenin yolu var mı? Gözyaşlarına mendildir Türkiye, bu yaşları bitirmenin imkânı var mıdır? Yüreklerdeki Dağlıcalar sonsuza değin bitmez ve gitmez biliyorum ama bugünden sonranın Dağlıcalarını ortadan kaldırmak için neyi bekliyoruz artık?
Biz bu hale neden geldik?
Ve biz bu halden neden çıkamıyoruz? Barış için çok can gitti. Uzatılan eller havada kaldı. Zeytin dalları kırıldı. Ve birileri hep bu ölümlerde kazandı. Hep ölenler üzerine gidiyoruz birde kalanlar üzeri gidelim. Siyasi olarak son 30–40 yıl içinde bunda nemalanan dâhili ve harici zatlar, kurum kuruluşlar, partiler ve ülkeler yok mudur? Zenginleşen silah tacirleri yok mudur sizce? Bunlardan faydalanan ülkeler yok mudur sanırsınız? Bayram değil seyran değil bu ülkeler bizi neden öptü diyemiyoruz işte! Bu vatanı bu hale nasıl getirdik? Bu insanları nasıl kaybettik böyle!
Dökülen gözyaşlarından ve akan kanlardan barajlar kurduk. Ömrümüzü suluyor habire, hüzün çiçekleri açıyor memleketin her bir noktasında. Kötüler suluyor habire hüzün çiçeklerini, gübreliyor kan kokan çiçekleri, kan kırmızı açan çiçekleri tımar ediyorlar durmadan. Hesabımız birikiyor nefret üstüne, acımız artık kireç bağlıyor kin üzerine, söylemlerimiz cinayetten öte bir hale geliyor, ufkumuz ölüm karanlığıyla hareket ediyor. Ve ne yazık ki birilerinin arzu ettiği kıvama geliyoruz.
Dağlıca kanlıcadır bugün. Karanlık çökerken ölüm de çökmektedir Dağlıca’ya. Havaya kan ve barut kokusu yayılmaktadır.
Dağlıca bugün mezarlıktır insanlığa. İnsanlık ölüyor bir noktada, terör durmuyor oysa!
Allah akıl, fikir, inanç, sabır, şefkat, acıma versin insanlığa!
Susuyorum artık, şehitlerimizin aziz hatırası önünde Fatiha okuyorum ve barışın gelmesi içinde dua ediyorum.