Karanlıklar ışıksız
Çiçekler susuz
Beyinler ussuz
Çıralar issiz
Olur mu?
I
İsimsiz issiz bir çıra
Yalnızca
Birazcık mahzunca
Kâh karlı dağlarda
Bir yaban
Bir asi isyan
Kâh Mezopotamya’da
Sarı sıcak güneşi
Pembeye boyayan
Durağan değil çağlayan
Çocukça oyunu
Şakacıktan oynayan
Namlu uçlarına
Ebruli çiçekler takan
Bomba yerine
Halka şekerler atan
Barışa umutla
Yürek çırpan…
II
İsimsiz issiz bir çıra
Narince
Birazcık ürkekçe
Bir asmin çiçeği Artos’ta
Bir çocuk mutluca
Bir kadın onurluca
Bir ana yüreği yanıkça
Baharat kokularıyla efsunlu
Bir akşamüstü
Mezopotamya’da
Yürek çırpar özgürlüğe
Ak güvercin tedirginliğiyle
Bir yanıp bir sönen
Volkanik alaz gibi
Kekik kokularıyla karışık
Karacadağ’da
III
İsimsiz issiz bir çıra
Eridikçe
Akar göceğine yavaşça
Güneş yükselirken
Geçitsiz zirvelerde ağırca
Kanar yüreği Zap Suyuna
Özgürlüğe kanat çırpan
Ak güvercinlere
Doğruldukça namlular
Kararır kara bulutlarla
Sonsuz mavilikler
Sekerken yaralı bir ceylan
Takılır dikenli tellere
Kanla karışık soluk uçurtmalar
İşte o zaman
Yüreğinden kopar yanık avazlar
Yankılar dorukları yırtarcasına
Eli kınasız, yüzü duvaksız
Gelinler, damatlar muratsız
Kucaklar kara toprağı
Kalır barış başka bir bahara
Yürek teslim olur kar ile boran.
IV
İsimsiz issiz bir çıra
Buruk
Birazcık ironik
Kah Deyr ul-Zafaran’da
Meryem Ana’da
Yakılan mum
Kah Sultan Şeyhmus’ta
Kırklar Dağında
Duaya açılan avuç
Kah Dicle’de deli çağlayan
On Gözlü’nün orta gözünden
Atılan arzuhalde dilek
Kah Hewsel’de havalanan
Kanadı yoluk turna
Dilanlarda omuz omza tutulan halayda
Özgürlüğe savrulan bir mendil
Ölümüne çekilen bir zılgıt
Kah ak yüklü kara trende
Bir makinist
Sevgi, barış, kardeşliğe ışıyan
V
İşte öylesine bir çıra
İsimsiz ve issiz
Çoğu zaman kimsessiz
Derinlerde çığlık
Bir yanı yaz
Bir yanı ayaz
Sessiz, sessiz
Bütünü ben
Parçası siz