Atmak istemedim bir tek yaş adım.
Kuzunun sesini ninni belledim;
Nice kurdu koyun bilip elledim.
Anamın babamın başında taçken,
Hayaller zirvede zihin de açken,
Kimi “Olur, olmaz” dedi, Allah var,
Hayatıma attım köşesiz bir zar.
Dönderip durdular değirmen oldum,
Cahil öğüt verdi; tuttum da soldum.
Kim demiş “Akarsu kir tutmaz,” diye,
ll.
Gönlümde bir ateş –Habersiz- benden,
Dar geldi günlerim olmadı enden.
“Evlendi” dediler “bir güzel kızla.”
Çöküverdi beden aslından hızla.
Yıllar onsuz geçti, yaktı kavurdu,
Gurbetten gurbete rüzgar savurdu.
Yalnız yedim hergün yavan aşımı,
Taşa vur ne çare dertli başını.
O akşam baktım ki saçlar kar gibi,
Ölümüyle öldüm;giden ar gibi.
Zehir mi bal mıydı yaşamın suyu,
İçtim bitsin diye, ömür kör kuyu.
Kapattım kapımı dünya yalanmış,
Ay yıl dediğimiz geri kalanmış.
Duramadım gurbet battı da battı,
lll.
Yetmişimde gittim mezar başına,
Sessizce ağladım bakıp taşına.
Yazdırmış; “Çok sevdim, gurbete gitti.
Sevdası eritti; ömür de bitti.”
Gerçek gökten düştü: topraktan ağır,
Âlem bilirmiş de bir tek ben sağır.
Hıçkırık sesiyle arkama döndüm,
Oğlunu görünce titredim, söndüm.
Bir mezar taşı, ölüm: belirsiz
Üzerinde adım, belli belirsiz.
Vasiyeti buydu dedi sözleri,
Feri sönmüş göze baktı gözleri.
Baktım; boş mezarım yanı başında,
Simsiyah kazılmış sözler taşında.
“Gurbete gidişim onu çürüttü,
Beden hastalandı, Hakk’a yürüttü.”