Bu “Olum Bak Git!” yazısıdır.
İmla ve noktalamayla oynamayın.
Küfürlü yerler noktalanmıştır.
Sakın ola ki olum bak git demeyin.
Osmanlı şamarını bir güzel nakşederler simanızın iki tarafına ve o aşkla iki elin beş parmağını resmederler yanağınıza. İflahınızı keserler beş kardeşi şerh ederler.
Ekmeğinizle oynayan birileri mi var? Hemen fırından taze ve sıcak bir “Olum Bak Git” pidesi çıkartıp kapak yapabiliriz mesela. Garantili olup muhatabınızı rezil eder. Sizleri de görevlendirmeniz resmi bir yazı ile sona erdirilinceye kadar geçici olarak vezir yapar. Göreceksiniz biteviye…
Arkanızda beygir dolabı çevirip sizleri haksızlığa uğratanlar mı var? O zaman okkalı bir “Olum Bak Git” göndermeniz yetecektir. Etkisini göreceksiniz hemen, nasıl da basıp gidecekler kuyruklarını kıstırıp. Güleceksiniz ölesiye…
Şakacıktan gelmiş olduğu makamla övünüp sizleri hakir görenler mi var? Allah onları korusun bence. Hemen ter ü taze bir “Olum Bak Git” ısmarlamamız icap edecektir. Nasıl da oturtacaktır göreceksiniz keyfinizden tüttüreceksiniz zevkle dumanınızı…
Bu “Olum Bak Git!” yazısıdır. Ahmet Arif gibi haykıralım:
“Seni, anlatabilmek seni.
İyi çocuklara, kahramanlara,
Seni, anlatabilmek seni,
Namussuza, haldan bilmez,
Kahpe yalana.” Bu sözleri sarf edebileceğimiz o kadar çok insan var ki, paketleyip
servis yapacağımız o denli âdem var ki! Kızmışsak tamamdır vesellem, kimse tutamaz bizleri, kimse karışamaz bizlere, dokunamaz bir türlü, sakinleştiremez asla. Hele bir de haklıysak hele bir de haksızlığa reva görülmüşsek, hele bir de zulüm görmüşsek tutmayın bizi. Siz bizi o zaman görün bir de! Öncemizi bilmiyorsunuz nasılsa!
Bu “Olum Bak Git!” yazısıdır. Olmadıysa eğer işimiz yok yere, rast gitmediyse işimiz haklı olduğumuz halde, hani dayımız yoksa Ankara’da, hani bugün git yarın gel denmişse habire, hani sen köylüsün çobansın gibi afra tafralara muhatap olmuşsak kim tutar bizi o zaman. Nazım gibi bağırmamız icap eder kardeşim:
"...ve bu dünyada, bu zulüm
senin sayende.
ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin,
demeğe de dilim varmıyor ama
kabahatin çoğu senin, canım kardeşim!"
Kadına şiddet varsa, çocuklar taciz ediliyorsa, hayvanlar öldürülüyorsa, ağaçlar kesiliyorsa, kirleniyorsa yaşadığımız dünya, içine ediliyorsa her gün, evrenin en büyük yüznumarasına çevriliyorsa eğer bunları yapanı tutup da yüzünün ortasına “Olum Bak Git!” diyebilmeliyiz. İnsan olmamız bunu gerektiriyor kardeşim.
Makam üstüne tiradı olanlar çoğalıyorsa, aşk üzerine hükmü olanla artıyorsa, vatan millet üzerine edebiyat yapanlar çıkıyorsa, dini konularda ahkâm verenler zuhur ediyorsa o zaman hemen bir “Olum Bak Git!” göndermemiz lazımdır.
Aklını ele verip talkını kendisi atıyorsa, reçeteyi yazıp hapı yutuyorsa, asmayı ele verip salkımı yutuyorsa, aşkı ele alıp mantığını yele veriyorsa o zaman hiç sarf edilmemiş tertemiz bir “Olum Bak Git!” hediye etmemiz kaçınılmazdır.
Bu ülkede o kadar “Olum Bak Git!” şeklinde tezahür eden olay var ki! Yerelde ve ulusalda karşımıza çıkan o kadar garaip işler var ki? O kadar acayip tipler var ki!
Hesaba gelmez, kaydı tutulmaz, izan almaz.
KPSS “Olum Bak Git!”diyoruz.
Suriye “Olum Bak Git!” diyoruz.
Şike “Olum Bak Git!” diyoruz.
Vekil oğlunun hatırı için sıraya dizilen polisler var, sıraya dizenlere“Olum Bak Git!”diyoruz.
Terör saldırılarına “Olum Bak Git!”diyoruz.
Trafik kazalarına “Olum Bak Git!”diyoruz.
O kadar “Olum Bak Git!” diyeceğimiz tipler var ki!
O kadar çeşit “Olum Bak Git!” diyeceğimiz mevzular var ki!
Basıyoruz şamarı alnın tam ortasın vuruyoruz, şaplağı yanağına indiriyoruz bir güzel ve dilimizde:
“Bas bas paraları Leyla’ya
Bi daha mı gelicez dünyaya” diye şarkı söylüyoruz.
Bu ülkede malzeme bol.
Bu ülkede herkese her keseye meze olacak laf çok.
İsteyen istediğini alsın.
Hak eden layığını bulsun.