“Anne mermi yedim

Orucum bozulur mu?” Bir şehidin son sözü gelip takılıp kalıyor boğazıma yutkunamıyorum, nefesim kesiliyor, rengim atıyor, nabzım yükseliyor, bir an için. Kalakalıyorum öylece, ölüce, bitkince, gözleri yaşlıca, kalbi kanlıca.

 

Şehit olan Türk, şehit olan Kürt, şehit olan Laz, şehit olan Alevi, şehit olan Sünni.

O zaman bu neyin davasıdır böyle acımasızca insafsızca sürüyor? Kardeşi kardeşe vurdurmanın manası ne? Kazanan kim? Kaybeden herkes.

Laf çok, karnımız tok. Yine de yazmak istiyorum. Elden gelenden öte yüreğimden geleni ortaya koymak istiyorum.

 

            Barış için neden yürekler işbirliği yapmaz? Canlar neden barış için yaşamaz? Türküler barış üzerine neden yakılmaz? Şiirler neden barışı anlatmaz? Hani aydınlarımız, hani sanatçılarımız, hani şöhretlerimiz, hani topçularımız, hani popçularımız? Siyasilerden bıktı artık bu halk, hani bilim adamlarımız, hani gönül adamlarımız? Hani din adamlarımız, hani kanaat önderlerimiz?

            Bir bedenin herhangi bir noktasında bir hastalık varsa ve ihmal edilirse, görmezlikten gelinirse o hastalık bütün bedene sirayet eder. Lokal yahut geçici tedavilerle bunu iyileştirmezsiniz. Öncelikle hastalığı teşhis edeceksiniz sonra gerekli adımları son derece emin ve kararlı şekilde atacaksınız. Bazen yanlış atılan adımlarda hayat kurtarır yeter ki kararsız kalmayın. Şu an ki halimiz arada kalmış bir hal, ne bir adım ilerisi görünüyor ne bir adım gerisi net.

 Bugün doğan çocuklara Barış adını koysun analar babalar, şehitlerin aziz hatırasına. Belki onların canlarıyla ödedikleri, kanlarıyla suladıkları vatan toprağında filiz veren barış ağacı sonsuza değin bu coğrafyadaki insanlara gölgelik olur. Onları her türlü savaştan, her türlü hayâsızca saldırıdan, her çeşit beladan ve kadadan korur her zaman.

Barışın türküsünü neden söylemez bu halk?

Yaşamanın yüceliğini neden savunmaz bu millet?

Bir canın kutsallığını, bir ananın mutluluğunu, bir babanın mağrurluğunu… Artık evladının mürüvveti olarak cenazesi geliyor ana ocağına. Bu hüznün ortaya çıkmasına kimsenin hakkı yok, bu gözyaşlarının dökülmesine kimsenin hakkı yok.

Meclisteki bütün milletvekilleri el ele, kol kola neden yürümezler Hakkâri’ye?  Sanatçısı artisti, şairi yazarı, popçusu topçusu neden yürümezler Şemdinli’ye?  Barış için neden kalkmazlar ayağa, oturmakla olmaz bence. Oralar bizim demek nasıl oraya gitmek nasıl? O insanlar bizim demek nasıl o insanlarla oturup bir çay içmek nasıl?

Herkeste bir saldırganlık, bir düşmanlık, bir öfke, bir nefret sorma gitsin! Düşmana gerek yok komşu komşuyu yok eder böylece. Irak’a, İran’a, Suriye’ye, İsrail’e, Amerika’ya lüzum yok, biz bize yeteriz imha etmek için birbirimizi…

Ağızlar o kadar hınca hınç öfkeyle dolmuş ki durup iki dakika sağlıklı olanı konuşamıyoruz. Tahammül zül addediliyor, etle tırnak makasla kopartılıyor. Ne oluyor bize? Ramazan dahi işe yaramıyor, öfke tsunmasi toplumu vuruyor. Fay hattı gibi kırılmalar artıyor.

 

            Kimi yan gelip yatıyor bu ülkede kimi de can verip yatıyor. Ortada garip bir hal var. Can verenler yan gelip yatanlar uğruna mı can veriyor? Yan gelip yatanlar can verip yatanlar için ne yapıyor?

 Edirne’den Kars’a, Hakkâri’den Muğla’ya, Sinop’tan Antalya’ya kadar herkes bu acıyı yüreğinde hissetmediği sürece bu akan kana tampon olmak için pamuk olmadığı müddetçe bu olaylar son bulmaz.

            Hakkâri’de akan kan İstanbul’da kanamıyorsa, Şemdinli’de akan yaş Trabzon’da dökülmüyorsa sonumuz -Allah korusun- Suriye’den Irak’tan farklı olmaz. Bu günleri herkes çok arar, Doğusu Batısı, Kuzeyi Güneyi…

            Bir baba evine gidebiliyorsa sağ salim, bir ana çorbasını koyabiliyorsa ocağa rahatlıkla, çocuklar gülüp oynayabiliyorsa huzur içinde, ana dilini konuşabiliyorsa bir insan korkmadan, inancını yaşayabiliyorsa özgürce daha ne ister bir insan?

            Bu ülke hepimizin.

            Bu ülke ocağımız.

Bu ülke ekmeğimiz.

            Bu ülke suyumuz.

Bu ülke en önemlisi huzurumuz, el birliği ile bunu yok etmeyelim. Bugün dost görünenler; yarının hesabını kendi çıkarları üzerine inşa edenler ve insanımızın canı üzerinden siyaset güdenlerdir. Kimseye güvenilmez; yine bu toprağın insanı koşar yardımına, yaranı yine kapı komşun sarar, taziyene yine buradaki insan gelir gözyaşlarına ortak olur hüznünü paylaşır, düğününe yine bu yörenin insanı gelir halayına katılır en az senin kadar sevinir.

Bunu sakın unutma ey halkım! Kürt’ü Türk’ü Çerkez’i Laz’ı, yaşadığınız bu toprağın kıymetini bilin, içtiğiniz suyun kadrini görün, yediğiniz nimetin şükrünü edin.

           

 “Anne mermi yedim

 Orucum bozulur mu?” Sen rahat uyu şehidim. İftara az kaldı, bayrama az kaldı. Barışa ramak kaldı. Dibe kadar vurmuş olan bir dünyada batmadan da çıkılmaz. Değecek döktüğümüz kana, rahat olun. Toprağa değecek barışın eli ve güller bitecek düştüğünüz yerde sonsuza değin.

Huzur gelecek memlekete.

Barış gelecek.

            Güvercinler uçacak bir yürekten bir yüreğe,

            Aşklar yaşanacak savaşın üzerine, topun tüfeğin üzerine çiçekler açacak inadına.

            Analar isterse bu savaş duracak, babalar isterse bu kan akmayacak, kızlar isterse bu gözyaşları sona erecek işte. Gençler isterse memleket cennete dönecek işte.

            Umudum var işte!

            Çünkü karanlığın en koyulaştığı an sabaha en yakın olan andır.

( Bu Ülke başlıklı yazı GürhanGürses tarafından 5.08.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu