Yorganın altına kıvrılmış, pencere camıyla boğuşan uğultuya kulak kesiliyorum. Odaya girebilse beni öteberiyle birlikte havalandırıp şehrin arka sokaklarına doğru süpürecek. Ayak izini bulurum diye üzülmezdim hiç, inan. Kar yığınlarına dalardım. Belki daha ötelere, bir vakitlerin bozkır görünümlü ufuklarına savrulurum oradan, yeni günün telaşına kapılmış kerpiç damların üzerine; çayır kokusuyla girdiğin kaçamak düşlerime ya da. Yaklaştıkça gökkuşağına dönüşürdü gülümseyişin. Yine de zihnime kazınmış bir yüzün olduğunu söyleyemem sana.
Dudak büküp sırt dönmelerin olurdu dargınlığı oynarken. Sonra aynada bir çift göz belirirdi.
Unutmuşsun gibi, orada öylece bana bakardı. Karanlığa yaklaştıkça irileşiyor gözbebeklerin. Derinliğine çekiliyor, giderek ufalıyor yansımam. Tutup gazete geriyorum araya küçüldüğümü sanarak. Altta kalır mısın hiç. Elin tarağa uzanıyor, bakışların ise saçlarına doğru kayıveriyor üzerimden.
Sehpaya bırakılan fincan tıkırdıyor da ayılıyorum. Adımlarınla karşı odaya geçiyorum bu kez.
Oda soğuk, üşüyeceksin. Canlandırmak gerekecek sobayı. Olabildiğince bakınıyorum loş ışıkta, göremiyorum. Yer yarıldı içine mi girdin ne, hiçbir yerde yoksun. Sokak lambasının aydınlattığı köşe de boş.
Omuzlarından hafifçe içeri itmesem oyalanıp duracaktın eşikte. Ürküyorsun etrafı kolaçan ederken. Pencerenin önüne yöneliyorsun. Sokakla aranda bilemeyeceğim o bağa yakın durmakla dilin de çözülüyor.
Yüreğime akacak yolu buluveriyorsun. Ellerin avuçlarımı üşütüyor sözcüklerin yumuşaklığıyla odaya yayılırken. Elbisenden sarkan yırtıklara uzanıyorsun, teninin açıklığı gizleniyor da duruluyor bakışların. Dolabı gösteriyorum, içindekiler işine yarayabilir. Bir sigara içimi balkondayım. Çatılar ıslıkla bir yerlere aktarıladursun kar altındaki şehir kim bilir kaçıncı uykusuna dalıyor.
Paltomun yakasını iyice kaldırıp yürüyüp geçecektim. Çıplak dallarıyla çınarın duvarda oynaşan gölgesi olacaktın o zaman da. Geceyi çığlığıyla sabaha zorlayan aç bir martı ya da. Bense bir iş ettim ama.