şiir rengindeydin
saçından tırnağına kadar
bakışlarında kararmayan gökyüzü
her sabah
çocuktu sesin
şehir dışladıkça baharı
saflığın üzgün izi güneş, düştü kalbinden
düş kırıklığın, ıssız kıyıları aradı
ve aniden ihtiyarladın
gözlerin gibi, feri sönerken akşamın
küsmüşlüğü okşayan
çocukluğun baş ucunda
paslı bir kayanın terinde hıçkırık türküsü
öpsene serçelerin kanatlarını
yalnızlığın erken kocattığını bilmiyorlar
yolları
uzunalnında dünün
hikayelerinden çizilmiş o yollarda
gecikmişliğin sızısıyla yürüyor bir kaplumbağa
bilirim neden başın eğik toprağa
utanma
çürümüşlüğün aydınlığı erittiği ülkede
avunan var mı gençliğiyle
düşlerden uyandırsa da siren sesleri
gördüğün her şey yalnızlığın kalabalığı
korkma
köz olan tarih tekerrüründen
çırpınma
derininde yanan masumiyetinle
bunca kapitalist telaşın içinde
kimse gidemez sarılacağı
çiçeklere
bunları anlattıkça sana çimdikliyor şeytan
tavana baka baka uyuyalım
sessizlik acıya dönüşsün
gözlerin
denizinde batsın gemiler
o
gözler ki çan kanağı
hüzünle dolsun
bedenler tabutuna dahi ağırlaşsın ister
bülbülün yerine ahların sesini duyan
gülleriz
herkes kendi küfründe solarken
Tanrının yüreğimize bahşettiği
aşk nerede
sen yine de bana bir
gül’üver
gülüşünün renginde saklıdır sevdan
sevda sızım
gülün dudağında ölüşümdür..