"onların saçları hep sonbahardır.
yüzleri aşktan is tutar, suskundur bu yüzden kimileri...
ellerinde hep bir iklim karışıklığı olur onların, yaz gününde bile sepserindir elleri.
yüreklerinden çıkarmazlar ve hep yakışır onlara güzlükler.
unutmazlar en küçük anları bile.
yalnızdırlar,herkesten çok onlar affetmezler çoğu zaman kendilerini..."
etin kemikten ayrıldığını öğreniyor ellerim
muson yağmurlarında boğuluyor gözlerimin feri
omuzları kırık bez bebek gibi gövdemin akordu bozuk
çelik makaslarla kesiyorlar dilimi
sayfa sayfa çeviriyorum yüzümü
sokak ortasında vuruluyor gençliğim
koparılan takvimler anlatıyor öykümü
albino esiyor saçlarıma
bağışlanmayan günah oluyorsun içimde anne
yüzünü saklayan insanların sahte sevinçleri geziyor yol boyu
araba camı silen çocuklara benziyor ardından bakan gözlerim
gökyüzü sonbaharın en kalabalık renginde
her yer yokluğunla dolu
sen unuttun beni anne
bir daha gelmedin bu şehre
mandal izi şimdi beyaz puanlı elbisem
kuş üzümlü kurabiyeleri kuşlara verdim
ağzı bozuk çocuklarla oynadım
terli terli su içtim
ateşim başımdan aşkın
nar parmaklarım acıyor ağladığımda
yere düşen ekmek parçasını üç kez öpmek gibi öptüm kapattığın kapıyı
ağlayacak kadar yağmur çağırdım pencereme
avucumla dokundum buğulu camın ardından sana
meydan okudum topuklarına
geçtiğin yollardaki ceviz ağaçları kurumuş anne
sabun kokan yastığında kalmış saç tellerin
bavuluna sığmazdı bacaklarım
yoksa asla bırakmazdın biliyorum
kalan mevsimde sıcak çorba yetiştir saksılarda
balkonuna as kirpiklerini
"soğan doğradım,ağlamadım" de
çayın buharını içine çek
karşılıklı demlenin yırtık fotoğraflarla
sende bir mum üfle doğum günümde
ay vaktinde sızlarsın biliyorum
kocaman bir bulut bıraktın sokağıma
gri odalarda uyuttun
"annene götüreceğim seni" diyen içi çürük adamlara kandırdın
z raporumda otuz yıldır ölü yazıyor
yaşar gibi yapıyorum da
anlamadığım neden hala kanıyorum...