''Yalnızlık her koşulda bir sığınak bulur diyorum
uzanıp dudağımdaki titremeyi öpüyorsun.''
Şükrü Erbaş
parmak uçlarına cetvel yiyen çocuğun gözleriyle ağladım
kerpiç hüzünlerle bekledim son vapuru
yağmurlar birikti sorguya çektiğim ellerime
öperdim bir serçeyi ağzından gözlerime çekmeseydin uzakları
arka mahallede boylu boyunca yatıyor ayaklarım
esmerleşiyor çığlıklarım
gazete örtüyor üstüme şarapçılar
saçlarım üşüyor
pervasızca soğuyor şehrin sokakları
gel ısıt ellerimi
ürktün değil mi sevgimden
aynı kabukta ağrımaktan
meşhur bir katil olmadan önce sevmiştim ben seni
sana hibe ettim sağır sokaklarda sesimi
terli bir gökyüzü altında ıslandı avuçlarım
uykusu kaçan gecelerde ten uyumu demiştim hatırla
ağzım yüzüm kan içindeyken ben
anlamadın öptüğümü yarandan
gel dindir içimi
kaçıncı sahifesinde terk ettin satırlarımı
usul sancılarla çevir dedim yapraklarımı oysa
ılık ılık kanadı yüzüm topuklarına denk düşen saatlerde
yapraklarım çıtırdadı yol kenarlarında
sapsarı bir mevsim kuruldu şehrin ortasına
ben hala teslim olmadım rüzgâra ey sevgili
rüzgâr ki bütün azmiyle çirkin ayrılıklar getiriyor saçlarıma
ne yana baksam gölgen ölüyor
gel söndür dışımı
kar altında üşüyen karınca gibiyim
yollar oyalanıyor sana gelirken hasretim
kırılan çay bardakları birikiyor masamda
mumlar duruyor
saat sönüyor
duy sesimi
ısıttığım şiirlerimi fısıldayacağım kulağına
miadi doldu ıssızlığımın
gel bitir şu yalnızlığımın işini
...
göç ediyor kırık karanfiller köy mezarlığına
gel uslandır cesedimi
...