Kız çocuğa yaklaştı ve dedi ki: “Ayrılalım bu gece!”
Çocuk afalladı birden: “Neden bu işkence!”
Kız konuştu yeniden: “Sen Batı’nın erkeğisin hem de! Ben Doğu’nun kızıyım. Doğu ve Batı yan yana gelemez her işte! Sonra el, âlem, eş, dost, töre, möre tasvip etmiyor bu aşkı!”saydı bir kalemde onca yabancı işi ve kişiyi…
Karıştırdı aşkı meşki, ekşiyi eşkiyi, eşki sirişki unuttu.
Çocuk heyecanlandı: “Ama aşkın eli, elalemi, eşi, dostu, töreyi, möreyi taktığını kim görmüş sevgili, yapma Allah hakkı için!”diye sayıkladı.
Çocuk sancılandı hepten. “Ama aşkın coğrafyası yoktur sevgili.”dedi. Ağlamaya başlamıştı, Zap suyu gibi kaynamaya başlamıştı.
Kız ciddiydi belli.
Çocuk tırsmaya başladı. Sonra ağlamaya…
Hem ağlıyor hem sayıp döküyordu cam kırığı sözcüklerle, yüreği kanıyordu kelimelerde. Canı yanıyordu sözcüklerde.
“Aşkın dini yoktur sonra.”
“Aşkın ülkesi”
“Aşkın dili tektir hem.”
Nafileydi tüm çabası… Kız kararını çoktan vermişti belli!
Bitecekti bu aşk, bitmesi icap ederdi.
Çocuğa göre bitmeyecekti, bitmemesi gerekirdi.
Kız terk edecekti ayan beyandı bu hali.
Kördü çocuk.
Güneşin Doğu’da doğması kadar normaldi bu aşk, Batı’da batması kadar olağan.
Şimdi bu kız; güneşi Batı’da doğurup Doğu’da batırmak istiyordu.
İntihardı yani, kıyamet!
“Terörle bir olmuş Doğulu olmamız, öyle algılanıyor. Öyle olmasa tip tip bakmazdılar bana… Buna tahammülüm yok artık, üzülmeni istemiyorum ama bitti bu aşk bence.
Batı’da Doğulu olmak suç; Doğu’da Batılı olmak.
Ortası nere?
Daha bir alaycı olacağım, daha bir sert olacağım. Yönümüz belirliyorsa özümüzü o zaman Doğu karadır, gözü pektir, serttir, acımasızdır. Nasırlı elleri vardır, asırlık sözleri…” dedi kız.
Çocuk anlayamıyordu bir türlü olan biteni, anlayışına sığdıramıyordu.
Kim Doğulu kim Batılı...
Kim Müslüman kim Hıristiyan!
Kim kavuşuyor kim ayrılıyor?
“Ya seviyorum seviyorum!” diye haykırdı birden.
Kız aldırmadı ardına bile bakmadan çekip gitti.
Kapıyı çarpar gibi çocuğun yüzüne, küfreder gibi gitti.
Bir Doğulu gibi gitti.
Bir Batılı gibi kaldı çocuk yerinde.
Çocuk aldı kalemi eline bandırdı yürek hokkasına.
Saydırdı kelimeleri binbir çaba ile: “Darağacını kurdun ve gelip ayaklarımın altındaki iskemleye tekmeyi vurdun. Boşluğunda bir aşkın belli belirsiz bir nazarım kaldı. Asılı kaldım senin aşkının Çingene acımasızlığında. Cellâdım oldun. Katilim…”
Çocuk hatipti belli:
“Sen bende Batı’yı yargıladın ben sende Doğu’yu yargılamayacağım.
Sen bende Batı’yı mahkûm ettin ben sende Doğu’yu yücelteceğim.
Sen bende Batı’yı idam ettin ben sende Doğu’yu inadına yaşatacağım.
Sen aşkın tarihinde karalar listesinde baş olan sevgili!
Sen aşkın mazisinde kara harflerle ilk sırada olan sevgili!
Halin haraptır gayri.
Halin beterdir gayri.” diye veciz bir nutuk çekti çocuk. Sonra devam etti: Son arzun ne diye sormuştun bana: “Gözlerine bakmak istiyorum doyasıya!” demiştim. “Gözlerine bakmak ve gözlerinde idamımı seyretmek istiyorum.” demiştim. Zalimliğin yeryüzünde bir karşılığı varsa ancak ve ancak senin adın olabilir bu karşılık. Sırıtmıştın pis pis, “Keyfine bak!” demiştin ar etmeden.
Gözlerini kapatmıştın.
Devam etmiştim çaresizce: “Sözlerine akmak istiyorum kalbine dolasıya tesir etmek için.”
Susmuştun hep.
Darağacını kurdun ve tekmeyi bastın iskemleye.
Ölüm bu kadar kolay mı olur senin elinde, bu kadar cazip, bu kadar davetkâr!
Daha ne istiyorsun?
Bir canım vardı onu da sen aldın işte!
Sevdam yetimdir bugün artık, elalem sevinsin, düğün dernek kursun.
Bir canım vardı onu da sen aldın, Azrail lüzum kalmadı.
Sevdam öksüzdür bugün, düşmanlarım kına yaksın.
Bir aşkım vardı onu da sen aldın, hayat bana zehir zıkkım olsun.
Çocuk öyle ağlıyordu ki, o kadar olur. Gök delinmişti sayın. Bentler yıkılmıştı kabul edin. Bir kalbin feryadıydı cümle âlemi sağır edecek denli, bir aşkın nihayetiydi figanı bir adamın Doğu’da bir yerlerde.
Akşamları perdelerin erkenden çekildiği, sokaklarda in ve cinlerin top oynadığı, sessizliğin insanların ruhlarının en diplerine değin sirayet ettiği Doğu’da, en ücrada, en izbede, en kuytuda bir yer.
Çocuk alıp başını gitmişti Doğu’da bir kaçakçılık kasabasına hem de!
Kız ise alıp başını gitmişti, Batı’da bir sahil kasabasına hem de!
Ayrılmışlardı yok yere.
Kız Doğuluydu Batı’da yaşıyordu.
Çocuk Batılıydı Doğu’da yaşıyordu.
Kaç aşk bitiyordu böyle, yok yere günah üzre…
Doğulu ya da Batılı olmak değildi hüner ebetten ezele!
İnsan olabilmekti, insan kalabilmekti bütün mesele…