Kaptan’a bir mesaj geldi öğle vakti
Yemekteydi Kaptan, mesajı okudu ve kalktı yemekten.
Ne yapacağını bilemeden tekrar okudu mesajı.
Tekrar okudu.
Gözleri doldu birden.
Ağladı koca adam, çağladı.
Sustu sonra hepten.
Oturdu yeniden.
Lal oldu.
Yüreği kor oldu, sözleri buz oldu, içi viran oldu.
Tutunamadı, kalamadı, gidemedi, oturamadı.
Aklında Ela vardı, hiç çıkmıyordu gerçi.
Kaç gündür susuyorlardı.
Vardı bir şey ama!
Ela yoktu hiç.
Yoktu işte.
Gelmez olaydı bu mesaj.
Yalan olaydı keşke.
Gözünde yaş akmaz olaydı Kaptan’ın.
O taş olmaz olaydı Ela’da…
“Sana gelen bana gelsin Elam” dedi Kaptan. “Sana gelen bana gelsin.”
Okudu mesajı son bir kez yüksek sesle:
“Arkadaşlar Hale ben.
Ela biraz rahatsız.
Telefonu bende.
Yarın sabahtan itibaren ulaşabilirsiniz kendisine.”diye.
Kaptan darbeyi aldı yüreğinden.
Sıkıntılıydı kaç gündür, buymuş sebep!
Aklını zayi eyleyecekti.
Ela’ya ulaşamıyordu.
Mesaj attı kaç dakika sonra.
Ancak akıl edebildi.
Ancak kendine gelebildi.
Gözyaşları mesajın üzerine damlıyordu.
—Neyi varmış, lütfen cevap verir misiniz? diye yazdı.
—Taş varmış, dedi.
Zıpkın yemiş balığa döndü Kaptan.
Gülen yüzü ağlayan yüze döndü.
Rengi soldu, ayakta duramayacak hale geldi.
“Ela’m” dedi ve çöktü olduğu yere.
Böyle de denmez ki!
Böyle de kalbe indirilmez ki darbe!
El insaf!
Kaptan her acıya dayanırdı da Ela’nın acısına dayanamazdı.
Ela acıdan ağlasa o çağlardı.
Ela acıdan inlese o haykırırdı.
Ela üzülse Kaptan ölürdü.
Bu başka aşklara benzemezdi, başka acılara benzemezdi.
Ela orada rahatsızlansa Kaptan burada sancılanırdı.
Ela orada yalnızdı Kaptan burada…
Arada yollar vardı, göller vardı, dağlar vardı.
Arada engeller vardı, sözler vardı, gözler vardı.
Kaptan çok uzaklarda da olsa ağlıyordu yine.
Kanıyordu yine.
Yanıyordu içten içe.
Ölüyordu anbean!
Ah Kaptan Ela iyi olacak inşallah.
Ah Kaptan Ela şifa bulacak inşallah.
Gözünde yaş birikti.
Koyuverdi gitti kendini.
Hüzünlere saldı.
Ne bir teskin edeni ne bir gözyaşını sileni vardı.
Ne de bunu bilen.
Kaptan kendi ateşindeydi.
Ela ne yapardı şimdi.
Kim yanındaydı, kim başındaydı.
Canı ne kadar yanıyordu kim bilir?
Kim elini tutardı.
Kim teselli sözünü söylerdi ona.
Ah Ela’m!
Bahtı karam.
—Taş varmış.
Ne de kolay söylenmişti.
Ne de çabuk ifade edilmişti.
Taş gibi oturmuştu yüreğine Kaptan’ın.
Yaş dolmuştu gözlerine. Bu ne kadar ağlamaklı bir haldi musallat olan Kaptan’ın kirpiklerine.
Taş varmış, kırılsın o taş, parça parça olsun.
Taşmış onu hasta eden, benim yüreğim Ela ile dolmuş taşmış.
Sancın bana gelsin.
Taşın benim olsun.
Yaşın bana…
Taşın bana Ela’m, taşın. Hüznünle sevincinle, taşınla yaşınla…
İçim yanıyor orada sen hasta burada ben yasta…
Gel de…
Şifa ol de…