İçtiğim şarap kadehinde kalmış kırmızı rujun lekesi
Aşkın sarhoşluğunda, yudumluyorum gözyaşlarımı
Küsüyor içimdeki nergislerin sevinci
Kırık bir şarkıyı söylüyor dilim
Günahsız bir melodi de hissediyorum acıyı
Kulaklarımda kuru bir veda ayazı
Bir cehennem akşamının ufkunda
Şimdilerde gidişine ağlayan güvercinler
Kanatlarını açıyor, rengi kaybolmuş şehre.
Çiçeği burnunda bir ayrılık sarıyor bedenimi
Savurganlaşıyor düşlerim.
Islak yorgun gülüşlerim sahipsizleşiyor
Yine bir gidişi seyre durur gözlerim
Kalabalıklar arasından sıyrılırken ellerine takılır
Neylersin ki kirlenmiş artık yıldızlar
Son nefesimiz duyulacak belki de.
Kim bilir yaşarız bir mevsim daha
Gözleri ışıltılı bir baharda
Yorgun tohumların fidanlarından belliydi
Yağmurların bereketsizliği
Kalkıp gitmeliydi kırık sokaklı, ayrılık kentinden
Terk etmeliydi yokluğuna süs veren caddeleri
S’onsuzluğun resmini çizen güneşe sırt dönmeliydi
Bu kez susmamalıydı bu kent, hazmedemem ben se -n- sizliği
Vakit git gide uzaklaşıyor varlığının günlerinden
Buğulu bir adam var
uzaklarda endamı savruk
Bir kadındı dilindeki sus çiçeği.
Yığılı merhabalı günlerin mutluluğundan uzak
Bir poyraz havası var şimdi yüreklerde
Mektuplarının sonu ayrılıkla doluydu
Akşamın yarısı bile olmadı henüz
Hiçbir avuntu yüreğime sen kadar işlemiyor
Gözlerindeki denizin rengi
Kim bilir hangi yabancının yüreğinde yer edindi
Nasıl temizlenir ki bu gidişinin lekesi
Ancak çift kişilikli ıslaklıklar yıkar bu kenti
Anlaşılan o ki balıklar
da yok bugün
Kurumuş deniz kokusunda.
Fiyakalı bir ayrılık saracak etrafımı
Susma öyle, kadınlar ölmez ağlamaktan
Bu kentin künyesi bellidir artık
Firaridir sevdalara, kelepçelenmiş aşklara
Bir aşk ağarıyor yavaş yavaş sözlerde
Oysa okşamak gerek öksüz bir yalnızlığı
Dağlar heybemde yer edinirken
Tutuşuyor hasretin prangası
Aşinalık var hüzünlere, gayri meşru
Ama sen, gitme yine de…
Gökçe Üstündağ – Aralık 2012