ZORLU DÖNEMEÇLER -1                      

 

   A.    BİRİNCİ    B Ö L Ü M

 

 

1. GEÇİCİ    GÖÇLER

 

     Köyümüzde  adetti, topluca  köyden  gidenleri  uğurlamak  ve  köye  gelenleri  karşılamak.

       Bu  karşılama  ve uğurlama  işi , daha  ziyade  biz  çocuklara  aitti.  Aşağı  harmanlar, hem  uğurlama  hem  de  karşılama  için  en  uygun    yerdi.   Burası  köyün  biraz  dışında,   köye  gelen yolu  1 km. uzaktan  görebilecek  bir  mevkideydi.

        Yaşlılar  bu  işi  pınar  önünde,  köy o

dası  ve camiinin  bulunduğu yerde  yaparlardı. Köyden ayrılanlar  da ,  köye  gelenler  de bu  mahalde  veda  eder  veya hoş geldin selamlaşması  ve  sohbeti yaparlardı. Böyle   olaylar  daha  ziyade , Nisan -Mayıs  aylarında,  gruplar  İstanbul’a  giderken  ve  Eylül  sonu -Ekim  başlarında , köye dönerken  yaşanırdı.

        Anlatıldığına  göre :Bu  gidişler  ve dönüşler  asırlardır  devam edip  giderdi.

         Köyün  genç  ve  orta  yaştaki  erkekleri  her  ilkbaharda İstanbul’a  gider, orada  mahalle  ve  sokaklarda,  sırtlarında  küfe enginaaar!  , baklaaa !,  fasülyeee !,  domatees ! diye  bağırarak sebze, hatta  meyve  satar ;biriktirdikleri  paralarla,  köye  dönerlerdi.

 

2.   .SOSYAL  DURUM :

           Köyde  ise  yaz  boyunca , tarla  ve bağlarda  hatta  dağlarda kadınlar, genç  kızlar,  çocuklar  ve  orta  yaşın  üzerindeki  erkekler  çalışırdı. Para  kazanmak  için  şehre  gitmeyi  alışkanlık  haline  getirmemiş,geçimini  köydeki  malvarlığı  ile  sağlayan  kimseler  de köyde  kalıp çalışmayı  tercih  ederlerdi.

           Asıl  sıkıntıyı   , yazın  kızgın  sıcağında , tarlada  ekin  toplayan,  kışın  yakmak  için  dağlardan  odun  devşirip  sırtlarında taşıyan  kadın  ve  kızlar  çekerlerdi.

            Bir  merkebe,  bir  katıra  sahip olmak  çoğu  köylünün  gerçekleşmeyen   rüyasıydı. Kiminin  bir  veya  birkaç  ineği,  bir ,iki  dönüm  tarlası  vardı.   Bunlar  bile  diğerlerine  nazaran  şanslıydı.  Kimininse  kafasını  sokacak  bir  damdan  başka  hiç  bir  şeyi  yoktu.  Bu  durumda  olan  ailelerin  kadın  ve  çocukları,  daha  iyi  durumda  olanlara    görmek  suretiyle,  kışlık  erzaklarını  toplamaya  çalışırlardı.  Emeklerinin  karşılığı   paradan  ziyade,  un,  tarhana ,bulgur,   pekmez  gibi  yiyecekler  olurdu .

 Bu  durumda  olan  ailelerin  erkekleri  ise  İstanbul’a  giderler,  birkaç  gayme  kazanarak,  , birkaç  metre  basma,  birkaç  metre  amerikan  bezi  vb.  hediye  ile  dönerlerdi .  Bu  Tipler  bütün  kış  kazandıklarını  yerler,  genellikle  de  kahvede( köy  odasında )  oyun  oynarken  borçlanırlardı. Zamanı  gelince ,  borç  ödemek  üzere  yine  yola  düzülürlerdi.  Bu  kısır  döngü ,  böyle  devam  eder  giderdi.

Her  köyde  olduğu  gibi ,  burada  da  birkaç  AĞA  vardı. Bunlar  iki  elin  parmakları  kadar  azdı.  Birkaçının  tarla  ve  bağları,  sığırları  ancak  geçimini  sağlayacak  kadardı.  Birkaçı  da  davar  (keçi- koyun)  sahibiydi. Sürüde , koyundan  ziyade  keçi  çoğunluktaydı. Ankara  keçisi  beslenirdi.  O  yıllar ,  tiftik  iyi  para  getiriyordu.  Bu  yüzden  sürü  sahiplerin  durumları  oldukça  iyi  idi

3.  KARŞILAMA

Yıllar  yılı  köyden  gidip  de  dönmeyenler  de  vardı.  Bunların  çoğu  ancak  bayram  ve  düğünlerde  köye  gelirlerdi.  Bilhassa  bayramlarda  köye  gelmek,  ölmüşlerini  ziyaret  etmek  Onlar  için  bir  görevdi.

Köye  hiç  gelmeyenler  de  vardı  ki,  Onları  ancak  ismen,  konuşulanlardan  tanıyordum

Bu  gelmeyenlerin  arasında  Muhittin  ağabeyim  en  yakınımdı. Onun  hakkında  EBEM(anneannem) , İkiz  eniştem  ve  Şükriye  ablam  bazı  şeyler  anlatırlardı.

Babam  öldükten,  annem  de  başkasıyla  evlendikten  sonra, terk-i diyar  etmiş,  bir  daha  da  dönmemişti. Gelen  habere  göre , bu  defa  O’ da  dönenler  arasındaydı.

Güzel,  güneşli  bir  Eylül  günüydü .Cemaat  ikindi  namazından  çıkmıştı.

           --Geliyorlar......geliyorlar   diye  bir  ses  duyuldu.  Ben  de  avazım  çıktığı  kadar,

Niyazi!!!..İbrahim!!..Osman!!..diye  ünledim.

Diğerleriyle  birlikte, 15-20  çocuk,  aşağı  harmanlarda  toplandık; hem  konuşuyor,  hem  de  gözlerimiz  uzak  yolda  bekliyorduk . Gelenlerin  içinde  yakını  olsun ,  olmasın ,  köyün  bütün  çocukları  buradaydı .Yolun  1,5-  2 km.  uzağını  görmemiz  mümkün  değildi.  Çünkü  o  mesafeden  itibaren  arazinin  , komşu  köye doğru  meyil’i  artıyordu.

Beklememiz  uzun  sürmedi¸. Kafile,  yokuşu   çıkar  çıkmaz  görünüverdi . Birkaçı  eşek  sırtında ,  diğerleri  yaya  idiler. Bu  gelişler  ve  gidişler ,  genellikle  Pazartesi  günlerine  rastlatılırdı. Çünkü  o  gün  Güdül’ün  pazarı  oluyordu.  Alışverişe  giden  merkep  sahiplerinin  merkebinden , ufak , tefek  yükler  için  istifade  edilmesi  söz  konusu  olurdu.

Kafile  yaklaştıkça  bende  heyecan  ve  merak  artmaya  başlamıştı.  Acaba ,  hakikaten, ağabeyim  ve  ikiz  eniştem  gelenlerin  içinde  miydi?  Hepimizden  büyük  olan  Ulvi  ,bana  dönerek:

   -Yusuf  bak! Ağabeyin  Muhittin de  var  içlerinde,   dedi.

-Hangisi?

-Bak !  kafasında  fötr  şapkası  olan,  işte  O !

Onu  ilk  defa  görüyordum.  Sanki  bana ,  diğerlerinden  iri  ve  heybetliymiş  gibi  gelmişti. Yanında  da  iki  tekerlekli  bir  şeyi  yürütüyordu.  Koşarak  yanına  ulaştım.

-Hoş  geldin  AGA ,  dedim   (belki  bu  ilk  ve  son  hitap  şeklim  olacaktı;  badema  hep  Muhittin  diye  hitap  edecektim)

-Sen  YUSUF sun! dedi . Yanındaki  şeyi  yere  bıraktı;  sonra,  kucaklaştık.  Artık  diğerlerini  görecek  halim  yoktu.

-Bu  nedir  ?  diye  sorduğumda,

-Buna  bisiklet  diyorlar ;  üzerine  binersen  seni  taşıyor.  Ama  böyle  dik  yokuşlarda  Ben  onu  taşıyorum,  dedi.  Nitekim  düzlüğe  çıkınca  üzerine  binerek  bana  gösteri  yaptı.

Eve  kadar  yan yana   yürüdük .Bisikletin  selesinde  heybe  gibi  bir şey  de  gözüme  ilişmişti.

( Zorlu Dönemeçler-1-a-1-3 başlıklı yazı coni tarafından 14.01.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu