7   ACI    BİR  HATIRA

Bir  kış  günü  yakacak  odunumuz  bitivermişti.  Ebem  bana

-       Hadi  Yusuf !  seninle  biraz  çalı ,  çırpı  toplamaya  gidelim,  dedi.  Yerler  henüz  karla  kaplıydı.  Ayaklarım  çıplaktı.  Benim  için  çarık  bile  lükstü.  Birlikte,  bir  km.  uzaktaki,  Soğuk  Pınara ,  oradan  da  yokuş  aşağı ,  dere  boyuna  indik.  Dere  boyu  ceviz  ağaçlarıyla  doluydu.  Kuruyarak   yere  düşen  ceviz  dallarını ve   topladığımız, çalı,  çırpıyı  sırtımıza  yükleyerek,   zorlukla.  Yokuş  yukarı  yola  çıktık.  O  soğukta,  karlara  bata,  çıka  yavaş,  yavaş  eve  geldik.  Ayaklarım  donma  derecesinde  üşümüş,  leylek  gibi,  birini   kaldırıp   diğerini  indirerek  kat  ettiğim  yolu  ve  ayaklarımın   saatlerce,  sızım,  sızım  sızladığını  hiç  unutmayacaktım.

Böyle  unutamadığım  bir  olay  da  değirmenden  dönüşümde  vukuu  bulmuştu:

 

 8.  İLK  BAYILMAM

Köyümüzde  un  öğütmek  için  değirmen  yoktu.  Güney  komşumuz  Keşenuz’un  yemyeşil  akan  bir  çayı  vardı  .Bu  çayın  suyuyla  değirmen  işletiyorlardı.  Köyümüzün  insanı ,  un  öğütmek  için,  genellikle  bu  köye  giderlerdi   Nadiren  de  olsa ,  daha  uzak  değirmenlere  gidenler  de  olurdu.  Ekin  ve  un  eşek  sırtında  taşınırdı. Eşeği  olmayanlar  da  olanların  yardımına  baş  vururdu.  Az  miktarda  una  ihtiyacı  olan  bunu  sırtında  taşımak  durumunda  kalabiliyordu.  Komşu  köyün  değirmenine  ulaşmak  kolay  değildi.  Yollar  taşlı,  çok  inişli  ve  yokuşluydu.

Bir  bahar  günüydü;  unumuz  bitmiş  olacaktı.  Ebem  bir  torbaya  ekin  koydu . Bana  dönerek;

--Yusuf!  Değirmenin  yolunu  biliyorsun ,  şu  torbayı  sırtına  al , değirmende  öğüt  gel,  sakın,  sağda  solda  oyalanma ,  dedi.

Bu  mevsimde  değirmen  pek  kalabalık  olmazdı.  Harman  sonu ,  herkes  un  öğütme  telaşına  düşer,  değirmenler  , ana-baba  gününe  dönerdi. Herkesin  buğday  çuvalı  sıraya  konur,  uzun  süre  beklemek  gerekirdi.  Bu  bekleme ,  geceli,  gündüzlü  üç-dört  gün  de  sürebilirdi.  Bekleyenler ,  genellikle,  çaydan    veya  zıpkınla  balık  avlayarak  vakit  geçirirlerdi.  Balık  tutup  açık  arazide  pişirenler,  diğerlerini  de  balık  yemeye  davet  ederlerdi  Havanın  sıcaklığına  soğukluğuna  bakmadan,  çaya  girip  yüzenler  de  olurdu. Geceleri  ise ,  değirmenin  monoton  sesinden  uykular  çabuk  gelir,  herkes,  sırası  gelen  hariç,  bir  köşeye  kıvrılır  uyurdu.  Sırası  gelen  de  uyumaya  başlarsa  “ uyuma  çuval  ağzı  aç “  diye  ikaz  edilirdi.

Değirmene ,  taşlı  yollardan  geçerek ,  öğleye  doğru ulaşmıştım.   Tenha  olduğu  için  de  un  öğütmem   uzun  sürmedi. Torbayı  sırtlayarak ,  dönüş  yoluna  koyulmuştum.  Dönüş  yolunun  çoğu  yeri  yokuş  olduğu  için  zorlanıyordum. Komşu  köyü  geçtikten  sonra , son  bir  yokuşu  daha  tırmanmam  gerekiyordu.  Bu  noktada , koca  bir  kaya  vardı .  Onun  gölgesine  oturup  biraz  dinlenmek  istedim,;  torbayı  sırtımdan  indirirken  bir  fenalık   geçirdiğimi  hatırlıyorum,  bayılmışım.  Birinin  omzuma  dürttüğünü  hissettim.  Gözlerimi  açtığımda,  35-40  yaşlarında  bir  kadın  olduğunu  gördüm.

-Evladım !  bayıldın  mı ,  yoksa  uyudun  mu ?  dedi.  Hatırlamadığımı  söyleyince,

- .     Karşı  tarlada  çalışıyordum. Birden ,  beyaz  torba  sırtında,  gözlerim  sana  takıldı.  Bu  kayanın (diş)  altına  gelince birden  bire  yere  uzandığını  ve  kımıldamadığını  fark  ettim. Merak  edip  yanına  kadar  geldim,  seslendim  ama  hareketsiz  yatıyordun;  güneş  mi  çarptı  acaba?  Yoksa    mısın?  Biraz  bekle  sana  su  getireyim “  diyerek  tarlaya  doğru  gitmişti. Dönüşte  bir  dilim  ekmekle ,  bir  testi  su  getirmişti.  Su  buz  gibiydi,  ekmeği  de  yiyince  kendime  gelmiştim.

-Sen,  güneş  çarpmasından  değil,  açlıktan  bayılmışsın ,  dedi .  Ben  de  böyle  bir  şeyin  olabileceğini  ilk  defa  duyuyordum. İsmini  dahî  bilmediğim  O kadına,  minnet  duygularımla  köye  geldim. (  O da  unutamadığım  insanlardan  biri  olacaktı .)

 

9       DOĞA  ANA

Ebem  ve  benim  için  en  büyük  sorun  kış  aylarıydı.  Yaz  aylarında  ebem  birilerine  yardım  eder , kışlık  erzak  olarak  kim  ne  verdiyse  onunla ,  kışı  geçirmek   mecburiyetinde  kalırdık.  Bunlar  genellikle  , tarhana ,  bulgur,  pekmez,  buğday,  un   erişte gibi  şeyler  olurdu. İlkbahar  ve  yaz  aylarında  ise  ,süt  yoğurt,  bazen ,  az  da  olsa  tereyağı  verirlerdi .  Köyümüzde  süt  ve  yoğurt  satma  adeti  yoktu.  İneği  olan  bunları ,  komşularına ,  sevdiklerine  göz  hakkı  olarak  sunarlardı. Ebem  tereyağı  verdikleri  zaman ,  bunu  tuzlayarak  kışa  saklamayı  tercih  ederdi.

Yaz  aylarında  doğa,  benim  için  beslenme  kaynağıydı. Bu  işi  çok  iyi  öğrenmiştim.  Tarlalarda,  köye  ait  arazide pek  çok  hayrat  meyve  ağacı  vardı. Hele ,  mezarlığın  yakınında  hayrat  bir  kara  dut  ağacı  vardı  ki ,  parmak  büyüklüğünde  ve  tadına  doyum  olmazdı .Sanki  bereket   Tanrıçası  gibiydi.  Topladıkça   dut  vermeye  devam  ederdi.  Abacılardan  İbrahim  ile  aynı  yaştaydık,  Onunla  tarlalarda  koşar, mevsimine  göre, ağaçlara  sarılmış ,  asmaların  üzümlerini, bazen  korukken ,  bazen  de  olduktan  sonra  koparır ,  afiyetle  yerdik. Ayrıca  çitlembik,  övez,  iğde,  ahlat,  dut  başlıca  gıdamızdı.  Dere  boyu,  boydan  boya  ceviz  ağaçlarıyla  doluydu. Hem  tazesini,  çakı  ile  oyup  çıkararak  yer,  hem  de  toplayıp ,  kış  için  eve  götürürdük.

Evimizin  önünde  küçük  bir  bahçe  vardı.  Şükriye  ablamla  Ebem  burada ,  domates, fasulye ,hıyar,  maydanoz  gibi  sebzeler  yetiştirirlerdi;.  asıl  sebze  ihtiyacını  kırlardan  karşılardık.  Mancar  denen  bir  ot   ilkbaharda ,  çalı  diplerinde  yetişir,  fakat  acı  olurdu. Onu   haşlayınca  acılığı  kalmazdı. Kavurması,  bulabildiğimiz  takdirde, yoğurtla  ,ıspanak  gibi,  pazı  kavurması  gibi  lezzetli  olurdu.  Ebegümeci,  kuzu  kulağı,  kırlardan  topladığımız  sebzelerdendi.  Mantar  ise ,  dağlardan,  yaylalardan  toplanırdı ; ama  henüz  zehirlisini   zehirsizini   seçecek  durumda  değildim.

Ebem  namaz  kılar,  Ben  de  Onunla  yatıp  kalkmaya  heves  ederdim.  Bana ,  kısa  namaz  sureleri  öğretir,  Ben  de  tekrarlaya,  tekrarlaya  ezberlerdim .  İlk  dini  bilgileri  Ondan  edinmiştim.( daha  sonraları,  bu   kısa   namaz   surelerini    Nadire’ye  de  öğretecektim.)

Ebem  çok  ağır  işitirdi.  Yanına  yaklaşır,  karşısına  geçerek  konuşurdum.  Yalnızken,  kendi  kendine  devamlı  konuşurdu.  Hep  maziden   bahsederdi.  Biraz  da  böyle  konuşmalarına  ,  hayret  ederdim. .

 

  10.  YANIK  İZİ

 

Kış  geceleri,  genellikle  ablamlar da  toplanırdık.  Ocaktaki  ateş  çıtır,  çıtır  ses  çıkararak  yanarken,  hem  odayı  aydınlatır,  hem  de  bizleri  ısıtırdı. Böyle  gecelerde,  büyükler  masal  anlatır,  biz  çocuklar  da   zevkle  dinlerdik.  Keloğlan-,  Kak kavak  Kızı,  Ustura  Dağı, Bin bir   gece  masalları  böyle  gecelerde  öğrendiğimiz  masallardı. Bu  arada, çocukluk  icabı,  yaramazlıklarımız  da  oluyordu.

Bir  kış   gecesi,  yine  böyle  ocak  başında  otururken, bitişik  komşumuz, Daldal   Ahmet’in  kızı,  Hava.

--Ben  yanan  koru  elimde  tutabilirim,  aynı  şeyi  yapabilecek  var  mı?  Diye  ortaya  bir  laf  attı. tutarsın  tutamazsın  derken;  ocaktan  yanan  bir  kor  parçası  aldı  ve.,.

-Tut  Yusuf ,  diyerek  Bana  doğru  atıverdi.  O  kadar  ani  oldu  ki  elimi  bile  uzatmaya  fırsat  olmadan ,  kor  entarimin  yakasından  göbeğimin  hizasına  kadar  iniverdi.  Feryat,  figan  ederken,  ablamlar  müdahale  edip  onu  oradan  çıkarıncaya  kadar  değdiği  yeri  yakıverdi.  Yanığın  üzerine  derhal  yoğurt  sürüldü.  O  yanık  acısını  günlerce  çektim  ve  nihayet  geçti,  ama  izini  hayat  boyu  göbeğimin  üzerinde  taşıyacak,  ne  zaman  oraya  baksam  o  geceyi  hatırlayacaktım.

 

 

( Zorlu Dönemeçler-1-b1-7-10 başlıklı yazı coni tarafından 17.01.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu