Bir zamanlar
Yüreğin ağlamasına
Kırmızı
Damlasına saydamdır derlerdi..
Oysa
Aşklar kırık kalemlerden,
Sancıları siyah mürekkeplerden dökülüyor..
Ben yalnızlığın rengini hep siyah bilirdim..
Yanılmamışım.
Bugün
Kirpiklerimden dökülenler,
Fırtına mağduru yelkenlilerdir.
Alabora gecelerin yıldızı, kangren ellerin teri olmuyor.
Aşk mı ?
Gözlerimin objektifi bile ayar tutmuyor bu okyanusa.
Her yıldız sadece rüyada kayar,
Ama gönül çeşmesi hep en yüksek tepeden akarmış..
Gerçek şu ki,
Bugün kuru bir yaprak bile daha ıslak dalından…
Bahar kokan elde olsam da,
İmlasız ustanın yağmur dilinde,
Hüzün burcundan bir demet olurum ışıksızsa kalp..
İşte bu yüzden
Ne vakit
Ağlasa gökyüzü
Kucağıma düşer düşler, gözümdeki yaş söz olur.
Sonrası malum
Dilime bulutlar yıkılır,
Bir türlü söyleyemem yine rüzgarımın yönünü…
Bir zamanlar
Güneşe koştuğum ogünler,
Güven duvarlarıma merdiven gerekmezdi..
Kelebeklerimi sadece zaman sobeleyebilirdi..
Martı kadar çığırtkan,
Bir vapur kadar gürdü sevinç seslerim.
Ne bir fırtına sabahımı uçurabilir,
Ne de bir kasırga bahçemi talan edebilirdi..
Oysa
Şimdi öyle mi ?
Buzun eridiği kadehte anoson kokuyorum.
Köşeli bir bardakta dudak izine,
Keman tınısında notanın gölgesine yaslanmak varmış bu gece..
Çok şey var aslında da,
Neyse
Dün bugüne borçlu değildi neticede..
Benimkisi
Tarumar yılların yorgunluğuna not düşürmek,
Silik izlerin ayak izine numara vermekti belkide..
Bülent KAYA
İSTANBUL - 23/01/2013