İhlal edilmiş hiçbir
tantana tanımıyorum ki aklın da israfı, o çömlekte saklı patavatsızlığı buyur
ederken baş köşeye.
İzafi bir yörünge yine
muteber bir sessizliği deşifre eden o büyük yanılgı. Görmediğim adamlardan
duyduğum; duymadığım kulaklarıma taktığım kiraz sapları bile daha uzun
ömürlüdür günümüz aşklarından.
Tamamen saçmalık hayli
de kaçkın bir gidişat yine usturuplu bir öfke iken hidayet mertebesine erişmek
artık bir faninin gözünde nasıl da itibar görmüyorsa.
Benim hikayem işte
böyle bir günde başladı ve gün sonlanmadan ben sonlandırdım tüm hayallerimi.
Aklı evvel bir kadın ya
da erkek olmak…artık hangi akla hizmetse bir de dibine kadar inanmak.
Öncelikle muteber bir
sıfat taşıyan bir eşkalin olacak akabinde el pençe duracaksın kim ise görücüye
çıktığın…aklının pazarında hangi tezgah ise kurulmuş olan seçeceksin sen de en
çürük olmayan elmayı ve işleyeceksin…diline gelen o yumuşak şey de ne mi?
Sorma gitsin, belli ki
etli bir elmaya denk düştün.
Benim hikayemle ne
ilgisi var demeyin zira zihnimin kurtçuklarca istilası başladığı gün ben de
evrildim oysaki bilememiştim devrilmek ile eş değer altı üstü bir harf eksik ya
da fazla.
İnsanlar…
Adı olan ama yüreği
olmayan.
Yürekler ne ile iştigal
diye de sormayın asla hele ki buna vakıf tek kudret varken bu yüzden kim ne
derse inandım.
Şehrin layık olduğu
güzellikte ve güzelce bir semtte güzel insanlar ile…devamını getirmem söz
konusu olamaz lakin siz anladınız benim ne demek istediğimi ve söz gümüş madem,
ben de altın bir kaşıkla sunayım size zehirli tümcelerimi.
Hepi topu iki kız
kardeşiz. Mimlenmiş bir sevgimiz de yok hani.
O zaten Allah’a emanet
gidişatı ve münzevi lehçesine kondurduğu im yüklü tehditleri tam anlamıyla
kaçın kurası. Hayır, hayır, anladığınız manada değil.
Deli cesareti demek
daha makbul zira ben ne kadar temkinliysem, aklının ıslahevinde buyur ettiği o
kadar çok gel- gidi olan bir kız ki daha doğrusu başını iki ay evvel bağladığımız
genç bir kadın.
Korkunç olan ise
koynumda yılan beslemiş olduğumu yeni fark etmem. Tam çıkacaktım ki sokağa
üstelik günler evvel verdiğim söze riayet etmek adına, çat kapı bir adam: Kurye
olduğunu öğrendim hele ki gözlerimi ince askılı elbiseme dikip benden bir
bardak su istediğinde.
Sular kesik, demek
istesem de içim elvermedi neticede adamın duş alacak hali yok, alt tarafı bir
bardak su…neyse konuyu dağıtmayım.
Adam gitti ve açtım
paketi.
Tahmin edin ne çıktı
içinden?
Bir adet zarf üstelik hayli
kalın.
Neyse, ben son sürat
okumaya başladım. Kimin gönderdiği meçhul idi bu yüzden merak katsayım hızla
arttı.
Kısaca, kim ile muhatap
olduğumu bilmiyordum ve uzun bir hayat hikâyesine rast geldim okuduğum
satırlarda.
Laf ebesi bir insan
olduğu nasıl da belli idi okuduğum satırlardan ve zarfın dibinde bir anahtar
buldum.
Bilmediğim bir zattan
aldığım bir mektup ve nereye ait olduğunu bilmediğim bir anahtar.
Aklıma gelmişken,
randevuma geç kalmıştım. Benim saf sevgilim bekleye dursun ben kapılmıştım rüzgârına
gelen mektubun.
İçimde kuytu, kuytuda
sorularım ve gözümü sakındığım kim ise belli ki beni de gözünden sakınan
birileri vardı demek ki.
Demem o ki,
müşkülpesent bir beyanatla dolduruşa geldim ve işi kardeşime kadar taşımaya
karar vermiştim. O zaten dünden razı böylesine çetrefilli olayları çözmeye. Bir
istihbarat timiydik madem…
Rencide edileceğimi
bilememiştim hâlbuki üstelik öz kardeşimce aşağılanmaktan beter alay konusu
olacağıma. Zavallı sevgilim ağaç olmuştu mabedimizde feryat figan ararken ben,
diğer yarımı zaten iş işten geçmişti ve patavatsızca ilişkimizi bitirdim.
Aslında bir ilişkimiz
var mıydı da bitiriyordum lakin sevinen taraf olmuştu sadece kız kardeşim ve
gevrek gevrek gülerek çıkardı ağzındaki baklayı.
‘’İlk günden beri saçma
bir görüntünüz vardı. Sen bir seksen o hepten tıknaz ve kısa.’’
‘’Konuşma böyle sakın
hem o benim ilk göz ağrım üstelik çok da emek verdik…’’
Lafımı kesip gülmeye
başlamıştı:
‘’A, evet: sevgi
emektir hem siz zaten iki sevgi kelebeği.’’
İşte yine rotadan
çıkmıştı.
‘’Kafayı çekmeye
gidiyorum bu akşam. Vur patlasın çal oynasın…’’
Yine kesmişti lafımı:
‘’Güldürme beni suyun
haricinde sadece süt içen biri olarak mı gideceksin?’’
Gümbürtüye gitmiştim
yine.
‘’Senin işin gücün yok
mu hem bekletme arkadaşlarını sonra ne derler arkandan?’’
‘’En azından beni merak
eden birileri var ya, sen cani kom?’’
Aklımın semt pazarında
yine toslamıştım boş tezgâha.
‘’Araba bu akşam bana
lazım. Haberin olsun, geç dönerim.’’
Aklım hala gelen
mektuptaydı bu yüzden uzatmadan verdim anahtarı yalnız sonradan fark edecektim
ki yanlış anahtar vermiştim.
Söz konusu bile etmez,
dese de hışımla çıkmıştı üstelik kargoda zarfın içinde gelen anahtarla.
Gecenin tam üçünde fark
edecektim yalnız yanlış anahtarı verdiğimi üstelik ondan en ufak tepki gelmeden.
Oturduğum yerde uyuya
kalmıştım. Çalan kapı ziline uyandım. Yoksa yine mi kurye gelmişti?
Gelen alt kattaki
komşuydu. Sesim soluğum çıkmayınca meraklanmış kadın. Mecburen buyur ettim
içeri hem de tüm dağınıklığa rağmen pek de hicap etmedi Allah’tan.
Oradan buradan
konuşmaya başladık daha doğrusu o anlattı ben uyudum. Gecenin beşi olmuştu ki
gitmek için yeltendi. Ben uykulu gözlerle onu yolcu ederken bu sefer de
telefonla irkildim. Benim aklı evvel sevgilimdi telefonda veryansın eden.
‘’Neredesin sen?’’
‘’Şimdi mi aklına geldi
Sezai?’’
‘’Sorma aşkitom, uyuya
kalmışım seni beklerken sanırım sabah mide ilacı yerine annemin Pasiflorasından
içmişim. Uyandığımda anladım yanlış ilaç içtiğimi.’’
‘’Neredesin?’’
‘’Seninkiyle lafladık.
Tam kafeden çıkacaktım ki kardeşinle rastlaştık.’’
‘’Ne alaka?’’
‘’Ne alakası var mı
Canan, senin beni bıraktığını söylemeye gelmiş üstelik bunu son duyan da benim.
Teessüf ederim.’’
‘’Öylesine söylemiştim
ben yine de…’’
‘’Aslında iyi olacak
artık yollarımızı ayırsak. Hem sen de yeni birini bulmuşsun ve bunu yine son
öğrenen…’’
Çat, diye kapamıştım
telefonu. Zaten kontörüm bitmişti bu da yetmezmiş gibi sigorta atmıştı.
Ceplerimi karıştırdım.
Ama Allah’ım o da ne?
İşte bulmuştum o ipucunu.
Telgrafın tellerinde ne
olduğunu hatırlamaya çalışırken ani bir sarsıntı ile ev sallanmaya başladı.
Düş pazarımda düşkün
bir kadın gibi konaklayacağım bir tezgâh arıyordum ki…
‘’Pişt, pişt.’’
‘’Canan Hanım, iyi
misiniz?’’
‘’İyiyim, iyiyim. Ne
oldu ki?’’
‘’Bize gezdireceğiniz
ev için geldik hani şu sahildeki dubleks daire için sanırım anahtarı diğer
emlakçiye vermiş mal sahibi. Biz de direkt sizle temas kuralım dedik.’’
‘’Anahtar mı dediniz?
Bakabilir miyim, hangi daire dediniz?’’
‘’Biz de bunu size
soruyoruz ya.’’
‘’O nerede?’’
‘’Diğer emlakçi mi?’’
‘’Hayır, hayır, gelen
kurye…’’
‘’Kurye ile ne işimiz
olacak ki hem biz kiralık ev telaşındayız malum ev sahibi kapıya koydu bizi.’’
‘’Ya Sezai?’’
‘’Hah, işte Sezai Bey,
diğer komisyoncu ben de diyordum adı ne diye. Siz iyi misiniz Canan Hanım?’’
‘’Hem de fazlasıyla
iyiyim. Hemen çıkalım da bakalım ev ve Sezai Bey duruyor mu yerinde?’’
‘’Güldünüz sanırım
komik bir şey geldi aklınıza?’’
‘’Komik değil bilakis
hayırlı bir şey hem belli mi olur o ev uygundur sizin için. Hem dememişler mi
neye niyet neye kısmet…’’