Gözlük
Bu
yazı da tüm edebi kaygılardan uzak geçmişe yolculuk yapmak niyetindeyim. Bir
zaman makinem yok elbette ama hayal gücüm var. Bir insan hayal gücünü
yitirmişse her şeyini yitirmiştir bence. Ben genellikle uyumadan önce
kullanıyorum hayal gücümü, uyumama yardımcı oluyor. Hayallerin içinde
gezinirken bir de bakmışım uyumuşum. Umarım bu satırları yazarken de uykuya
dalmam. Sanmıyorum ama olur mu olur.
Ben
küçük bir çocukken efendim komşumuzun benim yaşıtı bir oğlu vardı. Benim
yaşıtım dedim ama sanırım benden birkaç yaş büyüktü. Ama netice itibariyle
bende çocuktum o da çocuktu. İlk tanışmamız nasıl oldu bilemiyorum ama
oynasınlar diye baş başa bırakmışlardı bizi. Bende çiğnediğim çikleti bir taç
gibi başına yapıştırmıştım. Çikleti saçından çıkarmak için saçını tıraş etmişlerdi
arkadaşımın. Ama tamamen çocukluk, herhangi bir kötü niyetim yoktu. Ben annesiz
ve babasız büyüdüm. Belki ki bu yüzden çeşitli dengesizlikler dinmişimdir
bilemiyorum. Ancak gerek çocukluk, gerek ilk gençlik ve gerekse gençlik
yıllarımda dengesiz birisi olduğumu şimdilerde daha net görebiliyorum.
İşte
bu arkadaşımla bir gün karşılaştığımda dikkatimi çeken şey gözlerindeki gözlük
oldu. Altın sarısı metali çerçevesiyle, parlak camlı bir gözlük takmıştı
arkadaşım. Çok dikkatimi çekmişti bu gözlük ve çok da heveslenmiştim. Oldum olası
gözlük kullanan insanlara özenmişimdir. Bunun saçma bir özenti olduğunun
elbette farkındayım. Sonuçta gözlük denilen aksesuar bir eksikliğin
tamamlanması için kullanılan bir gereç. Yani topallayan bir adamın baston
kullanması gibi ya da ayakları tutmayan birinin tekerlekli sandalye kullanması
gibi. Hangi insan bir bastona ya da bir tekerlekli sandalyeye özenir ki?
Tamamen hastalıklı bir durum. Elbette optikçiler bunun tam tersini düşünüyorlar
ve insanlarında tam tersini düşünmesini istiyorlar. Modacıların bazıları da bu
yönde düşünüyor sanırım. Ama ben bu şekilde düşünmüyorum.
Arkadaşımla
tüm gün gözlük muhabbeti yapmıştık. Ailesiyle beraber göz doktoruna gitmişler
ve gözlük kullanmasına karar verilmiş. Abarta abarta anlatıyordu. Vay efendim
şöyle oldu, vay efendim böyle oldu. Bende ağzım açık dinliyordum kendisini. Bende
küçük bir cep aynası vardı. Güneşin yansımasını yüzüne tuttum. Bir veryansın
etti ki sormayın gitsin. Neymiş eğer gözlükten bu şekilde yansıma gelirse
gözleri kör olurmuş filan. Çok özenmiştim. Bende bir gözlük istiyordum. Ama benim
gözlerim bozuk değildi. Uzun süre de bozulmadı. Yani çocukluk, ilk gençlik,
gençlik ve hatta yetişkinlik dönemlerimde gözlerim sapasağlamdı. Ama hastalıklı
bir şekilde gözlük kullananlara hep imrenerek baktım. Yalnız şöyle de bir durum
var ki arkadaşımda yalnızca bir iki hafta kullandı gözlüğünü. Daha sonra
senelerce görüştük ama arkadaşımın hiç gözlük kullandığını görmedim.
Geçenlerde
bende göz doktoruna gitmek zorunda kaldım. Yakını görmekte güçlük çekiyordum. Özellikle
satın aldığım ürünlerin üzerindeki o küçük yazıları hiç göremiyordum. İlaç
prospektüslerini, ürünlerin üzerindeki son tüketim tarihlerini ve cep boy
kitapların yazılarını göremiyordum. Göz doktoru benim gözlük kullanmam
gerektiğini söyledi ve bir gözlük yazdı. Yıllar sonra aklıma o çocukluk anım
geldi. Sonunda benimde gözlüklerim olacaktı. İçten içe seviniyordum. Ama bunun
normal olmadığının da farkındaydım.
Optikçiye
gittim ve ince eleyip sık dokuyarak kendime bir gözlük çerçevesi seçtim. Aslında
arkadaşımın sahip olduğu o altın rengi çerçeveyi seçecektim ama onun modası
çoktan geçmiş. Bende optikçinin de yardımıyla günümüz modasına uygun ve yüz
hatlarıma uygun bir çerçeve modeli seçtim. Siparişi verdim ve sabırsızlıkla
gözlüğü beklemeye koyuldum. Sonra gözlük geldi.
Gözlüğü daha takar takmaz beğenmedim. Hayal ettiğim gibi değildi. Gerçek
şu ki hangi çerçeve olursa olsun hayal ettiğim gibi olmayacaktı. Bunu
biliyordum. Yani öğrenmiştim desem sanırım daha doğru olur. Zira hayaller hiçbir
zaman gerçeklerle eşdeğer değildir. Yani
uzaktan bir insan görürüm ve hayalimde o insanı çok iyi olarak görürüm. Ama
tanıştığımda hiç de hayal etmediğim gibi birisi olmadığı ortaya çıkar. Bu
durumu çok yaşadım. Kadın erkek fark etmiyor. İnsanın zihninde
oluşturduklarıyla gerçekler arasında her zaman negatif bir fark oluyor.
Gözlük
kullanmak havalı değilmiş bunu anladım. Hatta havalı olmayı bir kenara bırakın,
çileli bir işmiş. Gözlük camlarının kirlenmesi, buharlanması; gözlük
çerçevesinin burun üzerinde ve kulaklardaki baskısı; gözlükle rahat hareket
edememek; gözlerine istediğin zaman dokunamamak bunların hepsi sıkıntıymış.
Bunları öğrendim. Gözlüğe karşı bakış açım tamamıyla değişti ve başka bir şeyin
daha farkına vardım. Benim özendiğim şey gözlük değil ilgi ve alakaymış. Dedim ya
ben annesiz ve babasız büyüdüm. Sağ olsunlar dedem ve babaannem büyüttüler beni.
Elbette yaşlı insanlardı ve yalnızca ben değildim sorumlulukları. O yüzden
normal anne ve baba gibi pek ilgi gösteremiyorlardı bana. Ama arkadaşımın anne
ve babası kendisine bir anne ve babanın gösterebileceği ilgi ve alakayı
gösteriyorlardı. Aynı arkadaşım bademcik ameliyatı olmuştu mesela, bende
bademcik ameliyatı olmak istemiştim.
Anlıyorum
ki istediğim ne gözlük, ne bademcik ameliyatı ne de başka bir madde imiş.
İstediğim yalnızca ilgiymiş. Bunu şimdilerde anlıyorum. O zaman anlayamıyordum.
Zaman insanın anlama yetisini geliştiriyor.
(
Gözlük başlıklı yazı
MESUT ÇİFTCİ tarafından
6.02.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.