Yaprakları gökyüzüne dokunan bir ormanın içinde bir başıma yürüyorum. Ayaklarım çıplak ve üşüyorum. Güneşi görüyorum ağaçların arasından. Gökyüzü açık mavi ve bulutlar bembeyaz. Neden ormanda olduğumu bilmiyorum. Tırnaklarımın arasındaki çamur rahatsız ediyor beni. Ağzımda paslı metal tadı var. Susadığımı hissediyorum. Yürüyorum ama nereye gittiğim hakkında bir fikrim yok. Bir an önce bu ormandan kurtulmak istiyorum. Evlere, sokaklara ve insanlara kavuşmak istiyorum. Neresi ya da kimler olduğu umurumda bile değil. Korku tüm bedenimi sarıyor. Yalnızca soğuktan titremiyorum, korkuyorum da. Ayaklarım üşüyor. Bir an duraksıyorum. Ormanda kendi nefes alışverişimin sesinden başka hiçbir ses duyulmuyor. En azından rüzgârın sesini duymayı umuyorum, duyamıyorum. Sonra yürümeye devam ediyorum.

 

Zihnim, zifiri karanlıktaki bir oda gibi bomboş. Yürüyorum, ama sanki başkasının bacakları ve ayaklarıyla. Bedenim sanki benim değilmiş gibi. Kollarımı birbirine bağlayıp ellerimi koltuk altlarıma sokuyorum. Vücut sıcaklığımı hissedemiyorum. Bir an ölüm fikri geliyor zihnime. Korkum derinleşiyor. Ölmüşsem nasıl nefes alabiliyorum ya da nasıl yürüyebiliyorum diye soruyorum kendime sanki kendime yaşadığımı ispat edermişçesine. Çürümeye yüz tutmuş yapraklar üzerinde çıplak ayaklarımla yürümeye devam ediyorum. İleride siyah bir kayanın üzerinde en az gökyüzündeki bulutlar kadar beyaz bir kurt görüyorum. Bir korku anaforu hissediyorum karnımda. Geriye dönüp kaçmak istiyorum. Ama donup kalıyorum. Bacaklarıma ve ayaklarıma hükmedemiyorum. Kurt bana doğru yaklaşıyor. Oldukça büyük bir kurt bu ya da korkudan gözümde devleştikçe devleşiyor. Kurt çok sakin ve huzurlu görünüyor. Bana yaklaştıkça gözlerinin çakırlığında kayboluyorum. Kurdun sivri dişlerine takılıyorum sonra. Bunlar beni bir anda parçalayabilir diye düşünürken kurt bacaklarımın yanına kadar gelip bacaklarıma sürüyor bembeyaz tüylerini. Bir anda korkum kayboluyor. Kurdun tehlikeli olmadığı fikri güçleniyor zihnimde. Elimi uzatıyorum hafifçe. Bir anda sanki hissetmiş gibi bana dönüyor kurt ve sivri dişlerini gösteriyor. Korkuyla geri çekiyorum elimi. Kurt önüne gelip yırtık pantolonumun paçasından çekiştiriyor beni. Onu takip etmemi istediğini düşünüyorum. Kurt önümde yürümeye başlıyor ve bende ona katılıyorum.

 

Ne kadar yürüdüğümü bilmiyorum ama yorgunlukta hissetmiyorum. Birden bire bir rüzgâr ormandaki tüm ağaçların yapraklarının arasında gezinmeye başlıyor.  Kurt sanki bir yerlerden emir gelmişçesine hızlanmaya başlıyor. Ben hızlanamıyorum. Kurdu takip etmekte zorlanıyorum. Kurt uzaklaşıyor. Kurdun uzaklaştığı yerde bir ışık görüyorum. Çok parlak bir ışık. Ne olduğu hakkında bir fikrim yok. Ara ara bana gördüğüm güneş kaybolmuş gibi. Gökyüzüne göremiyorum. Sanki güneş batmış ve hava kararmış gibi. Kurdun gittiği yerden gelen ışık ise gittikçe kuvvetleniyor. Sanki karanlık bir odaya açılmış kapıdan geliyor gibi ışık. Işığa doğru yürüyorum. Sesler duymaya başlıyorum. Otomobil sesleri bunlar, sonra insanlar. Ormana komşu ya da ormanın içinden geçen bir anayola yaklaştığımı zannediyorum. Sesler gittikçe netleşiyor gibi ama yine de neler söylendiğini anlayamıyorum. Koşmak istiyorum ama koşamıyorum. Sanki benim değil gibi bu bacaklar. Bir ara ardıma bakıyorum. Peşimde kapkara zifte benzer bir karanlık var. Sanki canlı gibi bu karanlık, korkuyorum. Hızlanmak istiyorum ama beceremiyorum. Peşimdeki karanlık tüm ağaçları yutmaya başlıyor. Işık gittikçe parlaklaşsa da karanlığa tesir etmiyor. Sanki karanlık ışığı da yutuyor gibi. Nefes alışverişlerim artıyor. Her adımım da biraz daha yaklaşıyorum ışığa. Rüzgâr gittikçe şiddetleniyor.  Ağaçlar sallanmaya ve yerdeki çürümeye yüz tutmuş yapraklar havalanmaya başlıyorlar. Korkmama rağmen geriye bakmaktan kendimi alıkoyamıyorum. Karanlık ışıktan daha hızlı yaklaşıyor bana. Karanlığın içinden parlak siyah derili ve kırmızı gözlü yılanlar görüyorum. Bembeyaz dişleriyle sanki üzerime atılıyor yılanlar. Korku tüm bedenimi sarıyor. Işığa doğru yürümeye devam ediyorum. Ama adımlarım bir türlü hızlanmıyor. Yürüyorum, yürüyorum, yürüyorum. Işığa iyice yaklaşıyorum, karanlık bana iyice yaklaşıyor. Sonra kendimi ışığa doğru bırakıyorum.

 

Bir anda tüm bedenimi yeniden hissetmeye başlıyorum. Sanki büyük bir mengenenin içinde sıkışmış gibiyim. Gözlerimi açamıyorum. Yalnızca sesler duyuyorum.

 

— Nabız almayı başardık!

 

            Anlam veremiyorum. Kolumda bir acı hissediyorum. Sonra tüm bedenime yayılıyor yorgunluk hissi. Uyumamak için direnmeye çalışsam da beceremiyorum. Uyku anaforu içinde kayboluyorum.

 

            Gözlerimi açtığımda kendimi bir hastane odasında buluyorum. Ağzımda plastik tadı var. Kıpırdayamıyorum. Bir hemşire başımda bana bakıyor. Zihnim sonu görünmeyen bir su kuyusu gibi. Hiçbir şey hatırlamıyorum. Yalnızca sol tarafımdan gelen bip seslerini duyabiliyorum. Sonra göz kapaklarım tekrar ağırlaşıyor. Uyuyorum.

 

(Not: Bu hikâye, trafik kazası geçirdikten sonra ambulansla hastaneye taşınan ve ambulansta nabzı durduktan sonra tekrar yaşama dönen kişinin yaşadıklarıdır.)

( Ölüm Ormanında Yürümek başlıklı yazı MESUT ÇİFTCİ tarafından 2.01.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.