Hani, hani mutlu mesut yaşamasakta, ağır aksak gitse de bir yuvası vardır ya insanın. Tamda rahat edecekken diye başlar ya sözcükler hep, sonra boğazımıza düğümlenir kalır. İşte öyle bir çatı altında yaşamaya çalışırken, ara ara sallandı hep yuvamın temeli. Artçı sarsıntılar dedik hep…

            Durduk bekledik, başka yuva yoktu ki başımızı sokacak, vardı da yoktu! Gelinlikle çıktığın eve hani kefenle dönersin demiş ya büyüklerimiz, öyleydi işte… Aaa elalem ne demez sonra, arkandan konuşurlar, öyle derler, böyle derler. Dul kadın olur adın, sokaktan geçen it bile sana siğer derler ya!

            Birde çocuklar var, yazık onların boynunu bükme, eksik kalmasınlar, ersiz yuvada büyümesinler, kıyma onlara derler ya konu komşu!

            İşte böyle geldi geçiyordu hayat artçı sarsıntılarla… artçı sarsıntılar başımızı soktuğumuz yuvayı yıkmadı, yıkamadı ama derin çatlaklar oluştu duvarlarında! İçinde yaşayanlarda bazı emareler görüldü görülmesine ama ?

            Ömrü o çatlakları sıvamakla geçen, hanilerle, yanilerle, olmazlarla hayatını geçiren, her zorluğa göğüs germeye çalışan biri vardı ya o çatının altına sığınan…

            Bir gün geldi öyle bir sarsıntı yaşadı ki! Ama bu sarsıntı yuvasında değil kendi içinde kendine has kurduğu ve içine sığındığı dünyasında oldu…

            Birden bire etraf karardı, duvarlar üstüne üstüne geldi, etrafı toz bulutu kapladı. Koca koca duvarlar üzerine yıkılmıştı. Sadece büyük oğlunun ölme anne seni çok seviyorum bana lazımsın sözü yankılanıyordu kulaklarında, onun sesini duyuyordu çoook uzaklardan…

            Önce o yavrusunun sesine kulak vermek istedi, ama o hayatını kurtardı biraz üzülür, düğününde, çocuğunu kucağına aldığında babaannen seni görmeyi çok isterdi der, birkaç damla yaş süzülürdü o yosun yeşili gözlerinden emindi buna…

            Sonra deniz gözlüsü vardı birde! Sinirli, hoyrat, deli fişek. Ne yapacağını bilemeyince saçma sapan şeylerle kendini savunmaya geçen, asla hatasını kabul etmeyen, bağıran çağıran, çoğu zaman anneciğinin kalbini kıran. Fakat buna karşın bir bebek kadar temiz, ince, sevgi dolu bir yüreği olan ve asla büyümeyecek hep çocuk kalacak bir yapısı olan!

            Çoğu kez kendisini ağlatan, kapıyı vurup çekip giden, sonra bişey olmamış gibi bir kedi yavrusu misali eve dönen, asla özür dilemeyen. Tüm bunlara rağmen annesinin asla beddua etmeye kıyamadığı deniz gözlü prensi vardı. Onun anne gitme demeyeceğini, için için üzüleceğini, gizli saklı köşelerde kimseye göstermeden ağlayacağını hissetti derinden yüreği burkuldu!

            Hayat arkadaşı geldi aklına! Ne yapardı acaba başka insanlara iyilik yapma, zengin olup rahat yaşama, yaşatma adına ailesini sıkıntıya sokan, her zaman arkadaşlarının dediklerini doğru kabul eden, asla eşiyle ailesiyle kafasındaki projeleri paylaşmayan ve kısacası  artçı sarsıntılara sebep olan eşini düşündü bir an. Yenilmeyi sevmedi hiç ama hep yenildi. Çok sevdi eşini, çocuklarını ama hiç göstermedi, söylemedi! Ne olacaktı canım onun babası da öyle yapmıştı, hatta kaç gün çocuklarını görmediği gün olmuştu. Ne yani şimdi onun ve kardeşlerinin psikolojisi bozuk muydu da çocukları öyle olacaktı, diye kendi eksikliklerini savunan eşini düşündü bir an o ne yapardı acaba?

            Düşündü ama bir cevap bulamadı. Nasıl karşılayacağını bilemedi. İşte bu hale gelmişti yuvası, ailesi! Gerçekten buna cevap veremiyordu…

            Sonra uzaklardan sesler geldi. Kulak kabarttı o seslere! Ben varım geldim tut elimi, zorla kendini kardeşim, ha gayret dostum, biraz sık dişini, az kaldı bak can, az kaldı kurtulacaksın… Korkma artık o artçı sarsıntılardan, geçti, geçti bak sarsılmıyor etraf! Hadi dayan bana bak, ben hep yanında olacağım, asla seni bırakmayacağım. Her sıkıntında, derdinde ben varım unutma, bir telefon kadar yakınım sana haa!

            Tuttu çıkardı o koskoca duvarların altından, hayatından bezmiş, yaşama gücü kalmayan, külçeleşmiş bir beden ve korkak, titrek hala sevgi ile atan bir kalbi kalan bu zavallıyı! Yaşamalısın, yaşatmalısın dedi. Bak benimde senin enerjine ihtiyacım var, senin darbelerden yıkılmayan ayakta kalmayı başaran sevgi dolu yüreğine, kuvvetine ihtiyacım var dedi.

            Birazcık doğruldum taş yığınlarından kurtuldum, tam üstümdeki tozları silkeleyip rahat, derin bir nefes alayım diye dimdik durmaya çalışıyordum ki?

???????????????????????????????????????????????????????????????????????????????????

O el birden kayboluverdi! Etrafıma bakındım, seslendim cann neredesin? Hani birbirimize kuvvet olacaktık, destek olacaktık, senin benim enerjime, benimde senin elimden tutup çıkarmana ihtiyacım vardı diye?   Ama nafile! Hiç ses gelmiyordu sesine, yalvarışlarına, ağlamalarına…

Cannn beni bırakma diye yalvardım günlerce, gecelerce! Ama ne ses vardı ne soluk. Uzaklardan bir ses sanki ‘’ çık hayatımdan, beni rahat bırak,, der gibi geldi. O an tekrar yıkıldığını, boş bir çuval gibi külçeleşmiş vücudunun yere yığıldığını hissetti…

O an dudaklarından sadece şu sözler döküldü. Allahım sana sığınıyorum, sana güveniyorum, beni affet ve yanına kabul et! İnşallah bu yaşadıklarım sadece bir rüyadır…

İNŞALLAH SADECE BİR RÜYADIR, YOKSA BUNU KALDIRACAK GÜCÜM KALMADI… dedi sessizce, gözlerinden yanaklarını lav kızgınlığında yakan yaşlar boşaldı. KURAK TOPRAKLARDAKİ YAĞMUR TANESİ misali…Susuzluktan aç kalmış bedenine doğru aktı, aktı...     İŞTE ÖYLESİNE BİR YAŞAM BENİM YAŞAMIM…

( İşte Öylesine Bir Yaşam Benim Yaşamım başlıklı yazı SakineBAHADIR tarafından 5.05.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.