Şimşek çakıyordu. Islanmak istemiyordum yağacak yağmurdan, hazırlıksız çıkmıştım çünkü yola. Yağmur taneleri atıştırmaya başlamıştı bilirdim başıma geleceğini yine iki üç gün önce olduğu gibi gökteki siyah bulutlardan birden bardaktan boşanırcasına sağanak yağmurlar boşanacaktı üstüme. Ve yanında şemsiye olmayan ben yine ıslanacaktım şehrin caddelerinden seller giderken.

            Yağmur başlamış hızlanmak üzereydi, saçakların altında sicim gibi yağan yağmurdan koruna, koruna giderken bir ses işittim yolun kenarındaki müşteri bekleyen lokantadan.

            -Garson benim halimi görmüş ıslanacağımı anlamıştı anlaşolan. Baktım bana sesleniyordu.

            -Gel amca. Gel ıslanma yağmurdan. Yağmur geçsin sonra yine gidersin.

-          -dedi oradan.

            -Ben de kırmadım kabul ederek lokantanın yola bakan kısmındaki saçak altındaki bir masaya girdim çöktüm. Ve yağan yağmurun bitmesini beklemeye başladım orada.

            Orta yaşlı temiz giyimli makyajlı bir bayan vardı yan masada oturan, o güne kadar ne görmüştüm ne tanışmıştım o orta yaşlı genç bir bayanı.

            Bu bayan hiç tanımadığım halde bana döndü, selam verdi ve hal hatır sordu bana. Sanırım elimdeki bastonu ve yürüme şeklimi görmüştü de yaşlılığıma hürmeten bana hal hatırımı sormak istemişti sanırım.

            Ben onunla konuşurken beni yağmurdan korunmaya davet eden garson içeriden bir çay kapmış getirdi ve önüme koydu.

            -Buyur amca sıcak, sıcak yağmurun dinmesini beklerken çay iç dedi ve çayı önüme bıraktıktan sonra benim konuştuğum ve bana hal hatır soran yan masadaki bayanla içli dışlı konuşmaya başladı o garson.

            Konuştukları konular aslında geyik muhabbeti denen cinstendi, ama önceden tanışık oldukları da belliydi.

Ben bana hal hatır soran genç kadına bakınca onun bir garsonla orada geyik muhabbeti yapmayacak kadar görgülü, tahsilli biri olduğunu hal ve hareketlerinden anlamıştım.

            -Bayana sordum.

            -Siz tahsilli görgülü birine benziyorsunuz.

   -Siz ne iş yapıyor’sunuz ?

   -Dedim.

            -Bayan

            -Öğretmenim amca dedi.

   -Ve kendisinin il halk eğitim müdürlüğünde öğretmen olarak çalıştığını il halk eğitim müdürlüğünde okuma yazma bilmeyenlere okuma yazma öğrettiğini söyledi.

            -Şaşırmıştım.

            -Bayan daha çok gençti ve onun tam bir okulda okul çocuklarına ders verecek çağda olmasıydı şaşırmam.Biraz konuştuktan sonra kendisinden bahsetmeye başladı hayatını amca olarak gördüğü bana özetle şöyle anlattı.

            Çok iyi bir tahsil aldığını iyi bir puanla ünüversiteye girdiğini, Ankara ünüversitesinden, ve kimya bölümünden mezun olduktan sonra kazandığı imtihan sonucu milli eğitim bakanlığının yaptığı atamayla, ismini saydığı birkaç yerde öğretmenlik görevini yaptığını, ama şimdi mecburiyetten doğan bir durum nedeniyle halk eğitimde okuma yazma bilmeyenlere okuma yazma öğrettiğini söyledi.

            Bu arada kendi yaşının daha 35 olduğunu söyleyen bu bayan bir haylı dertliydi ve derdini dökecek birilerini bekliyordu ve beni de, orada iyi bir dinleyici olarak görünce de hayatını özetle anlatmaya başlamıştı.

            -Ne diyeyim önce ben o bayanı, akıl hastası olmuş biri olarak görmüştüm, ama, o konuştukça bu fikrimden vaz geçtim.

            -Bu bayan öğretmen olduktan sonra görev yaptığı yerde bir gün, bir pilot üsteğmenle tanıştığını ve birbirlerini beğenerek severek evlendiklerini lüxs bir otelde güzel ve dillere destan gösterişli bir düğünle evlendiklerini söyledi.

            -Ve sonra daha evliliklerinin ilk haftasında bir kaza bir beyin kanaması sonucu sol tarafından, felç kaldığını, sol el ve sol ayağının tutmaz olduğunu görünce severek evlendiği kocasının da kendisini istemeyip terk ettiğini kendisini boşadığını anlattı.

            -Sonra hamile olduğu halde, kendisini boşayan eşinden olan çocuğunu da mecburen aldırdığını anlatırken hayata tamamen nasıl küstüğünü anlamıştım.

            -Çünkü…

            -Genç kadın,konuşmasının arasında ikide bir ölmekten intihar etmekten bahsediyordu ve hayattın kaderine isyan ediyordu durmadan.

            -Garson iyi tanıyordu kendisi, o anlatırken arada bir o da lafa karışıyordu. Çünkü havadan mı nedendir o saatlerde, lokanta ne kadar lüks ve tanınmış bir yer olmasına rağmen sinek bile uçmuyordu.

            -O lokantada yıllardan beri çalıştığını söyleyen o anda boş olan garson ikide bir bizim çaylarımızı tazeliyordu ve ben de yan taraftaki öğretmen genç bayanla konuşmamıza devam ediyordum.

            -Bir ara laf döndü dolaştı geldi laf İbrahim Tatlıses den açıldı. Onun da sonunun aynı olacağı dünyanın tüm doktorlarını toplasalar dah,i onun da artık tam olarak iyileşemeyeceğini ve felç olmaktan kurtulamayacağını falan konuşulurken ben başladım kendisine moral vermeye.

            -Çünkü aynı olayları ben de birerbir ben de yaşayan biriydim. Bir tek farkım vardı, ben de öyle olmama rağmen, asla çevreden kendini soyutlamayan toplumdan asla kopmayan yaşamanın her haliyle güzel olduğunu çok iyi bilen morali yerinde biriydim.

            -Bir müddet ona, kendimden bazen de bildiklerimden örnekler vererek karamsarlık içine düşmüş olan hayatının ilk baharında felç kalmış yalnızlık içinde kıvranan bu genç bayana bir doktor, bir psikolog , ve bir baba bir dost şefkatiyle yaklaşarak ona hayatı sevmesini,”Hayatın her zaman için yaşamaya değer olduğunu” anlatmaya çalıştım.

            -Onun durmadan telefonu çalıyordu arayan birkaç sokak arkasındaki evlerinde bulunan annesiydi.

            -Bu arada nihayet yağmur dinmişti o da ben de kalktık, vedalaştık. Lokantacıya da çaylar için teşekkür ederek oradan ayrıldık.

            -Bilmem ona orada ne kadar faydalı olabilmiştim.

-Hayatının ilkbaharında, feleğin sillesini yemiş olan, ve hayatını cıvıl, cıvıl yaşayacakken birden felç olan, aile düzeni bozulan dünyasına desen neredeyse tamamen küsmüş bu genç öğretmene, 65 yaşındaki ben ve aynı kaderi yirmi bir yıldır yaşayan onunla dertleşen bu yaşlı adam ona ne kadar faydalı olabilmişti acaba.   

-Umarım biraz faydam olmuştur da, o da hayata küsmekten ve kaderine durmadan kızmaktan sonra bir de,durmadan isyan edip durmaktan vazgeçmiştir.
Allah Yardımcısı olsun.

 

A.Yüksel Şanlı er

09 Haziran 2011

Antalya

( Yaşamının Baharında,hayata Küsmüş Felçli Öğretmen. başlıklı yazı Ahmet Yüksel tarafından 9.06.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.