Sık sık kullandığımız “Allah bereket versin” duası size en
çok hangi olayı hatırlatıyor. Topraktan
aldığı verimle hasılatı çok olduğu için
yüzünde güller açan bir çiftçiyi mi yoksa elini
cebine her sokuşunda parasının çoğalmasını düşleyen insanları mı ya da
suya hasret toprağın bereketli yağmurları sünger gibi içine çekmesini mi çağrıştırıyor. Aslında “hepsini” diye cevaplandırmak pek de
yanlış olmayacak gibi. Çünkü bereket sözcüğü, bolluk sözcüğüyle kuzu
sarması gibi. Daha küçücük çocukken, besmelesiz ve eller
yıkanmadan yemeğe oturmanın sofranın bereketini kaçırdığını büyüklerimizden
öğrenmedik mi? Hatta misafirin rızkıyla
geldiğini, geldiği evin bereketini artırdığını ve onları en iyi şekilde
ağırlamamız gerektiğini, bunun geleneklerimizden biri olduğunu benimsemedik
mi?
Düşüncelerime katılır mısınız bilmem ama ben en çok bereketi
nerede seviyorum biliyor musunuz? İkili ilişkilerde. Yüreğe sevgi tohumları
özenle serpilmişse, gözlere itinayla merhamet ve şefkat dökülmüşse, duygular
filizlenmiş, dilde tatlı tatlı sürgünler vermişse böyle bir bereket nasıl sevilmez ki.
Mahsulü en çabuk alınan şey nedir diye sorsalar tereddütsüz “sevgi
ve saygıdır” derim. Ama bu da tek taraflı pek olmuyor. Karşılıklı olunca daha
bir anlam kazanıyor. “Sev beni seveyim seni”, “bana bir adım atana ben on adım
yaklaşırım” gibi sözler boşuna söylenmemiş.
Sevginin bereketi için hep birlikte dilekte bulunmaya ne dersiniz.
“ Gözyaşlarıyla sel oluşup gönüllere hasar vermesin”,
“Kuvvetli rüzgarlar yürek evlerinden hiç geçmesin”,
“İnsanın zararlısıyla mücadele etmeyi Allah kimseye nasip etmesin”,
“İlişkiler asla erozyona uğramasın”,
“Dostluk bağları her zaman yeşersin",
"Meyvesi ise
iyilik ve güzellik olsun.”
Bütün dileklerinizin gerçekleşmesi temennisiyle.
Aysel AKSÜMER