Ormana doğru yol almış gidiyorum yanımda bir kaç kişi daha tanıdık. Belimizde dırmaç, yanımızda azığımız ( domates,salatalık, peynir, zeytin, termosta çay... )   ve dilimizde tatlı sohbetler eşliğinde ağır usul adımlarla ilerliyoruz. Bir ara kafamı kaldırıp yüksekçe ağaçların arasından gökyüzünü aradım, dalların müsaade ettiği kadar görebildim masmaviyi pamuk bulutlar eşliğinde. "Baltalar elimizde, uzun ip belimizde biz gideriz ormana hep ormana" şarkısı söylüyor arkadan birileri...
 
 
  Bizim elimizde balta yoktu, ama girinti vardı. Amacımız asla ve kat'a ağaç kesmek değildi! Buna kesinlikle müsaade etmezdim de zaten. Sadece diken ucu diye tabir edilen ve ağaçlara saran bir bitkiden toplamak istemiştik ve de ormancıların kestiği bazı ağaç dallarını almak işte. Nitekim diken uçlarının bolca bulunduğu bir alana denk geldik uzun uğraşlar neticesinde. Ellerim kollarım çizik içinde idi  oraya ulaştığımda. Zahmetli idi belki, ama yemesi de bir o kadar keyifli. Lezzetini tatmayan bilemez, nasıl anlatsam ki şimdi :)
 
 
  Bir poşet dolusu topladık. Akşama ne pişiricem derdini de bu şekilde atlatmış olduk. Malumunuz kadınların korkulu rüyalarından biridir bu her gün her gün ne yemek yapsam diye düşünmek.
Havalar nemli olmadığından olacak ki; mantara denk gelemedik o ara. Her ne kadar dikkat ettimse de göremedim hiç. Orman mantarı da yenir mi demeyin, merak etmeyin hem babannem  öğretmişti bana çok önceleri.  Ayrıca yanımızda yine bilgili  kişiler vardı canım, öyle her mantarı çantamıza koyacak halimiz yok ya :) 
 
 
  Hazır ormanda denk gelmişken, karadenizliler bilir bunu galdirik- hodan derler, onlardan da ne geçerse elimize  bırakmadık yerde. Pişirme çeşiti çok olur; kavurması, yumurtalı kızartması, turşusu.. gibi.
Yabani çiçekleri görmemek olur mu hiç. Hele de eflatun açan ve kendine çeken o çuha çiçekleri. Ne yaptımsa da bir türlü yetiştiremedim öylesini. Her ilkbaharda aynı yerlerinde ve her defasında daha çok olurlardı. Yerlerine o kadar sıkı sıkıya kenetlenmişlerdi ki söküp alabilene aşk olsun!
 
 
  Kestane zamanı olur bir de, gerçi şimdilerde çiçek açtıklarını görebiliyorum burdan bakınca. Ihlamur kokulu ormanı bu mevsimde daha bir seviyorum. Akşamları  elimde çay bardağım, yıldızlar ve ben bir de parktan gelen çocuk sesleri olmasa huzur bulacağım nadir anlar gelecek ya olmuyor böyle.
 
 Bunların ötesinde, benim  hayran kaldığım başka bir şey de var ki; şaşırır mısınız bilmem.. Sarmaşıklar.. Ağaçların gövdesini saran ve bırakmamaya niyetlicesine.
Ben onların hiç çiçek açtıklarına  şahit olmadım ama. Peki siz hiç gördünüz mü  çiçek açan bir sarmaşık ?
 
  Buna rağmen, ağaç hiç kızmıyor ona, hissediyorum. Hatta tüm dallarını açmış, gel sar sarmala beni diyor adeta. Ve hatta çık tepeme, başımın üstünde yerin var.
Sarmaşıkların bazı bitkileri öldürdüğünü duymuştum ben, ne kadar doğru bilemiyorum. Anladığım kadarıyla bu ağaca dolanmış sarmaşıklar ölümüne seviyor..  Ağaç ise; eli kolu bağlı, nazını çekiyor sevildiğini bilerekten...
 
  Güzelin nazı çekilir derler de, bu çiçek açmaktan aciz  olan sarmaşığı kim beğenir ki!
Üzerinden beslenmesine, onu sömürmesine izin verir? Kapıdan kovsanız bacadan da gelebilme ihtimalini de düşünün hadi.
Sarmaşık gülleri de değil  ayrıca bahsettiğim, bildiğiniz yabani ya hu. Hani sarmaşık güllerinin görüntüsü vardır, bir kokusu, ortama verdiği  bir renk.. Onlar bile tutunamazken böylesine bir ağaca ve onu dikenlerden  emek, su isterlerken o muhteşemliği karşıklıksız yapmazlarken; nasıl olur da ucube bir sarmaşığı sever bir ağaç ve basar sinesine?  Eğer ki; ona ışık saçıyorsa içten içe, demek ki ağacın sevgisi bu nedenle. Kökleri ile veriyorsa karşı tarafa mutluluğu kim ne diyebilir ki daha...
 
 *Sevmek için ya da sevilmek ille de güzel olmak gerekmiyormuş ya da yakışıklı. Sadece samimiyet - güven vermek - sadakat zaten sizi olduğunuzdan çok daha farklı yapıyormuş başkalarına nazaran kalbinizdekini gözüne yansıtarak. *
*
*
*
 Sevinçli  
 
NOT :  Sarmaşık gibi sevmeniz ve de sevilmeniz dileklerimle sırnaşıklıktan uzak...
 
 
( Sarm-aşık başlıklı yazı Sevinç A. K. tarafından 13.06.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.