İki genç yürek birbirine sevdalandılar. Kızın adı Pınar, mavi gözleri cennete bedel. Delikanlının ismi Efe; adı gibi yiğit, mert. Hayatlarının en taze baharında ilk karşılaşdıkları gün sevda ateşi düşdü gönüllerine.
Efe hep Pınar’ın mavi gözlerine bakar “cennetimsin” derdi. Pınar ise Efe’ye “ömrümsün” derdi. Günler günleri kovaladı iki genç yürek aynı yuvada hayatlarını birleştirmeye karar verdiler. Ailelere durum açıldı. Şiddetle karşı çıkdılar. Büyüklere göre asla bu evlilik olamazdı. Söz konusu bile olamazdı.

Sebep iki aile arasındaki mezhep ve neseb farkıydı… İki aileninde kendi içlerinde katı kuralları vardı; asla farklı inanışlardan ve soydan olanlarla evlilik olamazdı.
İki genç ailelerini dize getirmek için çok uğraşdılar fakat sonuç değişmedi. Büyüklere göre kural kuraldı ve törelere kimse karşı gelemezdi. Bu böyleydi ve böyle devam etmeliydi.

Genç aşıklar imkansızlığa boyun eğdiler. İkiside biliyordu ki kaçsalar bile cezaları çok ağır olacakdı. İkiside sevdiğine kıyamazdı. Çaresiz bu şaçma buldukları kuralları kabul ettiler. Sevdalarını kalplerine gömeceklerdi…

Takvimler 15 temmuzu gösteriyordu. Geçen sene bugün tanışmışlardı. Yine aynı gün şehirde festival vardı. Akşam şehrin meydanında konser olacakdı .
Karar verdiler tanışdıkları günü kutlayacak ve bu aynı zamanda veda günü olacakdı.
İki genç plan yaptı; ailelerine akşama arkadaşlarıyla konsere gideceklerini ve gecede arkadaşlarında kalacaklarını bildirdiler.

Efe hava kararmasına yakın anlaşdıkları yerden arabasıyla Pınar’ı aldı. Geceyi şehire yarım saat uzaklıkda olan dedesine ait bağevinde geçireceklerdi. İkiside çok mutluydu önlerinde uzun bir gece vardı. Hem tanışdıkları günü kutlayacak hemde ilk kez başbaşa bir gece geçireceklerdi fakat bu veda gecesiydi. Birbirlerine yasaklanmışdılar, gelecekleri yoktu. Hiç olmazsa bir gece bizim olsun diyerek gizli gizli yola düşdüler..

Karadağ’ın dönemeçli yolunun başında eski bir çeşmede durdular.
Efe: “Bak Pınar aşkımız gibi gürül gürül akıyor. Sen gibi berrak” dedi. Sonra yerden bulduğu tuğla parçasıyla çeşmenin duvarına EFE-PINAR yazdı.

Az sonra bağevindeydiler. O civarda başka ev yada bina yoktu. Haşmetli Karadağda denizi tepeden, şehri ise tam karşıdan gören bu ahşap bağevine yoldan geçenler hayran kalırdı. Bahçesinde her çeşit meyve ve çiçeğin olduğu bu şirin evin varendasına geçtiler.
Efe müziği hazırladı Pnar ise meyve tabağını.
Hava iyice kararmışdı. Karşılarında denizin pırıltısı, ötesinde şehrin gece ışıkları ve gökyüzünde yıldızlar parlıyordu. Sonra gökyüzünde havai fisekler patlamaya başladı. Anlaşılan şehirde konser başlamışdı. Esas festival aşıkların kalbindeydi.

Efe masaya getirdiği mumları yakdı. Romantik bir dans müziği açtı, Pınar’da gecenin tüm dansını sevdiğine lütfetti.. Sevdalı yürekler bütün gece başbaşa olmanın tadını çıkararak gözgöze dansetti . Yorulunca sarılıp oturdular tatlı tatlı muhabbet ettiler.
Efe Pınar’ın dizlerinde yatıyordu.
“Cennetim, bu kalp attıkça hep seni seveceğim, cennette sana nikah kıyacağım.” diyordu.
Pınar “Bu kalp tek seni sevecek ömrümsün, cennete seni bekleyeceğim” diyerek tatlı tatlı anlatırken Efe sevdiğinin dizlerinde uyuyakaldı. Pınar sevdiği adamın avuç içlerini öperken bir yandan uyumasını seyrediyordu…. Sonra ne kadar zaman geçtiyse Pınar’da uyuyakaldı.
***
Şehirde ise konser bitmiş, festivalde sergiler toplanmaya başlamıştı. Birden içlerinden biri bağırmaya başladı. “Yangın var! Karadağda yangın var!”

Maalesef aniden gelen bir rüzgar masadaki mumları düşürmüş ahşap bağevini tutuşturmuştu…
İtfaiye müdahale etmeye geldiğinde evin dışındaki iç burkan durum ile karşılaştı.
Efe dizleri üstüne çökmüş, yerde cansız yatan Pınar’ın başucunda “cennetim, cennetim” diye haykırıyordu. Belli ki genç adam sevdiği kızı yangından çıkarmaya çalışmış fakat geç kalmışdı, çünkü genç kızın zarif bedeni artık tarif edilemeyecek derecedeydi. Efe’nin ise ondan farkı yokdu yanıklar tüm vucudunu mahvetmişdi ama umursamıyordu , sevdiği nefes almıyordu….
- - -

Günler ayları, yılları kovaladı.. Şehire yolu düşen bir yolcu meydandaki büfeye su almaya girmişdi. Ardından üstü başı perişan, yüzü gözü tanınmayacak bir halde bir adam girdi . “cennet varmı cennet, cennet varmı” diye sordu. Büfe sahibi birkaç mum verdi. Yolcu sordu “Bu garibanın hali nedir?”
Büfeci anlatmaya başladı ;
“Bu zararsız bir aşıkdır, bir temmuz ateşiydi ….. şimdi gidecek Karadağın girişindeki eski çeşmenin başında mumları yakacak ve Tanrıya yalvaracak beni de cennetine al diye.

Efe o talihsiz yangından sonra bedeni ve ruh sağlığı için tedavi görmüş fakat iyileşememişdi. Çünkü Pınar’ın kucağında ölmesine dayanamamış, aklını yitirmişdi.
Halkın arasında “cennet varmı” diye dolaşır. Tanıyanlarda para verir, mum alırdı. Efe duvarına EFE-PINAR yazdığı çeşmenin başına gider. Mumları yakar ve “ cennetine al” derdi başka da bir şey dediğini duyan olmadı.

Aileler ise gençleri töre için ayırdıklarına pişmandı fakat artık çok geçdi..



Dipnot:Hepimiz aynı Yaradanın kuluyuz, aynı toprakdan olduk, aynı güneş altındayız.Kimseye "sen..." deme hakkı verilmedi bizlere.


Nazlı TOLUN


( Cennet Var Mı Cennet? başlıklı yazı NazlıKaragöz tarafından 8/19/2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.