Mısraları kaldırdı
yaldızlı beşiğinden
Nur yeşili sularla
semavere doldurdu
Hayata adım attı
geçerek eşiğinden
Güneşe bakmak için
biraz yerinde durdu.
Necati çırasıydı
yüreği bir top kömür
Aşkla yanmazsa
kömür neye yarardı ömür?
Tutuşturdu çırayı sızan narla
kalbinden
Semaverin bacası dumanlarla kavruldu
Aruz dizeler aldı göğsündeki
cebinden
Atıverdi ateşe şiir göğe savruldu.
İşleyerek divanda aşkı afet-i devran
İzledi eserini sevinçle hayran
hayran.
Semaverden yükselen buharları
kıskandı
“Gerçek su benim” diyen gökte pamuk
şekerler
Şiirler alevlendi içinde imge yandı
Dizeler parıldarken söndü tüm
mücevherler.
Ses duydu Mihrünnisa dönüp ateşe
baktı
Düş müydü anlamadı içine merak aktı.
İstiyordu buharı “ver!” diyordu sema
“ver!”
“Dökeyim gözlerimden getireyim
baharı”
“Aşk ile yanıyorum olmaz” dedi
semaver
Her zaman bulamam ki beni yakan bu
harı.
Gururlandı duyunca dünya güzeli
Mihri
Demlenen çayı ile içti şiirden sihri.
AFET KIRAT
Mihrî Hatun - Divanda Bir Afet-i
Devran
Osmanlı
divan edebiyatının ilk kadın şairlerinden biri olan Mihrî Hatun, 1460'da
şehzadeler sancağı Amasya'da dünyaya gelmişti. Babası Belayî mahlası ile
şiirler de yazmış olan kadı Hasan Amasyevî, dedesi ise Halvetî şeyhlerinden
Şücaeddin Pir İlyâs idi.
Ailesinin imkanları sayesinde daha kız mekteplerinin bile olmadığı bir zamanda
konak terbiyesi, görmüş çok iyi bir eğitim almıştı. Babasından Arapça ve Farsça
öğrenmiş şiir için gerekli altyapısını oluşturmuştu. Dönemin bütün ilimleri ile
yakından veya uzaktan bir şekilde ilgili olan Mihrî’nin eğitimi hakkında Evliya
Çelebi “yetmiş cild kitâb-ı muteberi hıfzedüp cümle ulemayı mübahase-i ulüm ve
fünunda aciz bırakmış.” (yetmiş cilt önemli kitabı okuyup bütün bilginleri
bilim ve fende aciz bırakmıştır) diyerek iltifat etmiştir. Bu donanımı Mihrî
Hatun'a daha II. Bayezid'in şehzadeliği döneminde sarayın kapılarını ardına
kadar açmıştır.
Saray
demek güvence demekse de O bu rahatlığı hiçbir zaman yaşayamamıştı zira Mihrî
Hatun aldığı eğitim ve söylediği şiirler kadar dillere destan güzelliği ile de
dikkatleri çekmiş bir kadındı. Bu güzelliğinin farkında olan babası ona Mihrî
ismini verirken bazı kaynaklarda ismi Mihrünnisa (kadınlığın güneşi) veya
Fahrünnisa (kadınlığın övüncü) olarak anılmaktadır.
Güzel
olduğu kadar cüretkar bir kadın da olan Mihrî Hatun, erkek meclislerine
çekinmeden girerek gerek şiir gerekse diğer bilimlerle ilgili erkeklerle boy
ölçüştürmekten kaçınmamıştı. Onu bu girişken tavırları bir yandan erkekleri
etrafında deli divane ederken bir yandan da kızgın bir kalabalığı
biriktiriyordu.
Hayatı
boyunca hiç evlenmeyen Mihrî Hatun bu özellikleri nedeniyle dönem edebiyatının
önde gelen bütün isimlerini birbirine düşürmüş desek çok da abartı olmaz.
Şiirlerinde büyük bir cesaretle erkeklerin ismini telaffuz etmekten çekinmeyen
afet-i devran şairimiz, satırlarında sezilen şuh hava nedeniyle birçok eski
kaynakta iffetiyle ilgili müstehcen karalamalara maruz kalmıştır. Bugün
hakkında yapılan araştırmalar çoğaldıkça anlıyoruz ki bu iddiaların hemen hepsi
yüz vermediği erkeklerin attığı çamurlardan ibaret ancak yine bize kalan yazılı
eserlere bakarak Mihri Hatun'un aşk hayatının gerçekten de çok renkli olduğunu
söyleyebiliriz.
Mihrî
Hatun'un fırtınalı aşk hayatında önemli bir yer tutan edebi olarak da etkisinde
kaldığı bir diğer isim ise Necatî'dir. Necatî’nin şiirlerini okuyan ve yazdığı
hemen her şiiri şaire gönderen Mihrî şairin birçok şiirine nazire yazmış,
bununla da yetinmeyip ara sıra şiirde ona yetiştiğini kendisine duyduğu ilgiyi
gizlemeden anlatmıştır. Fakat Necatî ise bu duruma oldukça sinirlenmiş ve ne
aşkına ne de şiirine duyduğu ilgiye karşılık vermemiştir.
1512'den
sonra öldüğü sanılan ve mezarı Amasya'da dedesi Pir İlyas'ın yanında bulunan
Mihrî Hatun için arkasından edebiyat dünyası nerdeyse vicdani bir rahatsızlıkla
onu aklamak istercesine şunları söylemiştir:
Gelibolulu
Ali "Zen-i dehr firîbine aldanmayup dünyaya merdânelikle geldi
gitdi." (Zamanın geçiciliğine aldanmayıp dünyaya mertçe gelip gitti.)
Kınalı-zâde
Hasan Çelebi: "Gerçi Mihrî, yaşadığı dönemde, zarifler ve şairlerle
sohbette, dostlukta sevgi ve şefkat üzre olurmuş, lakin mühürlü kesesinin
güneşine yabancı eli ermemiş ve namus ve iffet perdesine harak eli
değmemiştir."
Ne
olursa olsun Osmanlı edebiyatına diğer hemcinsleri bile erkek gibi şiir yazmaya
özenirken divan şiirine kadınsı bir dokunuş getiren Mihri Hatun, edebiyat ve
tarih sahnemizde önemli bir figür olarak kalmaya devam edecektir. Ayrıca O'nun
bu heyecanlı aşk hayatından bize kalanlara ve saray içerisindeki pozisyonuna
bakarak Osmanlı'da kadına bakışın yüzyıllar içerisinde nasıl bir değişim
gösterdiği konusunda da ipuçları vermektedir.