Tarifsiz
Laf olsun
torba dolsun mabadımız huzura ersin kıvamında cümleler kurmak için bir hayli
geç, ülkenin siyasi yelpazesi hakkında serzenişlerde bulunmak için oldukça
erken bir çağda bulunduğumu ve yazmam gerektiğini, aksi takdirde mutlu olup
olmama konusunda çelişkili bir ruh haline bürüneceğimi anladığımda çoktan
yazmaya başlamıştım bile. Yalnızlık hakkında yazı yazmayı alışkanlık haline
getirmiş kimi ahmakların aksine, kalabalıklardan sıkılmış yalnızlığa muhtaç ruh
halimi dökmek istiyordum satırlara. Geçmiş zamanın içinde yitiriyordum şimdiki
zamanımın tüm sevinçlerimi. Umutlarım gelecek zamanın içinde ve şimdiki zamanda
denk gelecek diye beklerken, beklemekten usandığımı ve bu konudaki sabrımı
sonuna kadar kullandığımı anladım. Anlamak beni mutsuz ediyordu en az her insan
kadar.
Bahar geldi
diye sevinecekken ben, sağanak yağmurların insan ruhunda açtığı o derin hicran
yaralarının izlerine dokunuverdim gönlümün elleriyle. Gönlümün elleri
olmadığından mıdır nedir bilemiyorum çok anlaşılmaz buldum kendimi. Ama kendimi
bulduğum içinde içten içe sevinmiyorum deseydim, kuşkusuz yalan söylemiş
olurdum. Çünkü ben hep kendimi aradım, ömrümün çıplak ayakla yürüdüğü o keskin
taşlı yollarında. Tam da kendimi buldum derken yeniden yitirdim kendimi,
herhangi bir hüzün anaforunda. Yalnız olabilmek için, yalnızlıktan şikâyet
edebilmek için insanın önce kendini bulması gerekmiyor muydu oysa? İnsanlar
kendini kaybetmek için debelenirken alkol sofralarında birer birer, ben kendimi
arıyordum mayhoş meylerin hoş loşluğunda.
Kim oldurmuş
ki ben oldurayım bu hayatta makamında bir pay çıkarma çabası içerisine girmeden
yaşarken hicaz tonlarımı kendi içimde bir de bakmışım uyuyakalmışım işte.
Ömrümden insanlar gelip geçmiş, zihnimden yontulmamış duygular. Bir heykeltıraş
maharetiyle yontarken duyguları ben, Rodin kadar yeteneksiz olduğumu anladım
birden ve Mikelanjelo kadar çaresiz. Uyuyakalmışlığımdan muzdarip tüm kırdığım
kalpler ve uyku abnesi hastalığı kadar acıklı bir var olma çabası düşlerim.
Aslında
‘’aslında’’ ile cümleye başlayacak kadar anlaşılmaz olduğumu düşünmemekle
beraber, kelimelerin zihnimdeki dansını satırlara aktarmadan edemediğimi
belirtmekten kıvanç duymadığımı söylemeden edemeyeceğim. Ruhuma akseden sizin
gölgeleriniz insafsızlar, daha ne diyeyim?
(
Tarifsiz başlıklı yazı
MESUT ÇİFTCİ tarafından
7.05.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.