Geçtim
iki nefeste hecelerinden,
Döküldün
bir bilinmez uğruna,
Geçtim
gidiyorum,
Gecelerinden…
Haykırış
gibi kop yetiş idamıma,
Sallanırken
Eminönü’nde ruhum bir balıkçının oltasında,
Derya
ol,
Deniz
ol,
Tut
beni,
Gök
ol,
Alem
ol,
Sevda
ol,
Yut
beni,
İstanbul…
İstanbul,
Al koynuna uyut beni… !
Bir
adımda geçerim Çamlıca’ya bakışlarımın önünde zifir,
Çıkartınca
seni soluk soluğa hecelerimden,
Kör
olur fikir.
Sözlerimi
hatırlarım önce, hani kız kulesini şahit tuttuğum,
Gülüşlerimi
hatırlarım, Gülhane de unuttuğum,
Ulaşmamış,
ulaşamamış, ulaşsaydı ne olurdu bilmem mektubum,
Yazanı,
çizeni, bozanı belli olmayan bir oyun… !
Düş
ve gerçek, elbet bitecek,
Şimdi
vakit zifir ve ölüme takılı kaldı fikir,
Önümde
bir sur bakışlarımda sırlar,
Doladım
boynuma boğaz köprüsünü,
Son
kez dinledim yamaçlarından İstanbul,
Aşkın
türküsünü.
Geçtim
iki nefes bir hecede hecelerinden,
Bir
sual daha sor bana bilmecelerinden,
Tek
sen kal düşünce namına bana,
Tek
seni haykırayım Münker ve Nekir’e,
Derlerse
Nedir İstanbul Dediğin ?
Diyeyim;
Yedi
tepe bir zindan,
Kız
kulesinin koynunda uyur muştu,
Ve
Süleymaniye ağlar ruhlar,
Çalsa
da her gece yokluk için çanlar,
Ve
çırpsa da kanadını bin bir çeşit kuşlar,
Gökyüzünün
hükümdarıdır martılar,
Martılar,
Martılar… !
İstanbul,
Yedi tepe bir hece, bilinmezlik,
İstanbul,
Gülhane, Eminönü, Bakırköy ve
Kimliksizlik,
İstanbul,
Kız kulesi, Sevda perisi, Ölü ve
dirisi,
AŞK
İSTANBUL
İSTANBUL AŞK…