On sekizinci basamağına adım attım hayatın. Kolyemin on sekizinci boncuğunu taktım. Tam on sekiz yıl kopardım takvimden. Bir dakikalık ömrün, on sekiz saniyesini yitirdim. Bana sorarsan; gençtim, dinamiktim, aşırı delikanlıydım baba. Üstesinden gelemeyeceğim iş yoktu sanki.  Her taşın suyunu çıkarabileceğimi sanıyordum. Sakallarım çıkmıştı, sesim çocuk değilsin artık diyordu. Yumruğum demir olmuş, gözlerim eskisi gibi bakmıyordu hayata. Artık eski şarkıları bile dinlemiyordum baba. Eskisinden daha çok takıyordum kafama en küçük meseleleri bile. Sana göre; ben hala toprakta yeni biten, narin, kırılgan bir çiçektim. Şiddetli bir yağmurda, hırçın bir poyrazda toprağa tutunamazdım.  Ben nasıl bir evladım baba? Sen, beni ilk günkü gibi sonsuz şefkatle basarken bağrına, ben hırçın bir rüzgar olmuştum, sana zıt yönlerde esiyordum. Her lafın ağır geliyordu bana. Senden daha çok bildiğimi sanıyor, kimi zaman seninle tartışmaya bile kalkışıyordum. Artık eskisi gibi değildim ben baba.

                Maziyi hatırladıkça sol yanımda kahrolası bir şimşek çakıyor. Kafamda çocukluğum diye bir ses gürlüyor. Gözlerimde geçmişin kokusunu taşıyan yağmur damlaları beliriyor…                                                                                                   Her akşam seni beklerdim pencerenin arkasından. Zaman iyice daraltıyordu içimi, seni beklemek sensizlik kadar zordu baba. Akşam saat 06.00 olunca sokağın girişinden görürdüm seni. Pencereyi bile kapatmayı unutarak yalın ayak koşardım sana. Sen daha eve varmadan ben sokakta karşılardım seni.  Babam derdim, babam. Aslan babam, canım babam diye bağırırdım sokağın ortasında. Koşarak atlardım huzura açılan kollarına. Sen günün yorgunluğunu unuturdun, ben baba şefkatiyle kavrulurdum.  Sensizliğe asla alışamazdım baba. Beş dakika dahi geç kalsan, içimi bir ürperti sarar, hemen anneme koşardım. “Anne, babam nerede? Neden geç kaldı? Bak karanlık çöküyor anne, babam neden hala gelmedi?”  Babam, sen işte olunca çok sakin bir çocuk olurdum ben, sen gelince heyecandan yaramazlıklar yapar, bir dakika bile yerime oturmazdım. Gün boyunca neler yaptığımı sana anlatır, senden beklerdim küçük bir tebessüm.  Hala unutamıyorum baba, hani atım olurdun, binerdim sırtına, usanmadan saatlerce taşırdın beni. Deh deh diye bağırırdım, sen daha da hızlanırdın. Of babam of ben şimdi nasıl bir evlat oldum böyle! Hatırlıyorum da her gece yanağına içten bir öpücük kondurmadan uyku girmezdi gözlerime. Uyuyamazdım o gerçek sandığım masalların olmasaydı. Hani uyuduğumu sanıp üstümü örtendin ya, sen ayrılınca yanımdan sana belli ettirmeden bir çift yaş süzülürdü yanaklarımdan. İçime bir hüzün dolardı geceleri. Ya bir gün senden ayrı yaşamak zorunda kalırsam diye. Ağabeylerim üniversitede okuyorlardı, uzak şehirlerde.  Sen bana hep söylerdin; “ Gün gelecek sen de okuyup büyük adam olacaksın” diye. Senin bana dair ümitlerin vardı. Ama ben senden uzak şehirlerde yaşayamazdım baba. Ben, hep senin yanında kalsam, sen baksan ömür boyu bana diye geçirirdim içimden. Bu düşünceler sayesinde biraz olsun huzur dolardı içime. Çünkü sen beni hiçbir zaman bırakmazdın baba. Aldığın küçük bir çikolata yeterdi beni mutlu etmeye. Hani saçlarımı okşardın ya, tarif edilemez duygular kaplardı içimi. Hani yanaklarımdan öperdin ya, ben de baba bıyıkların batıyor deyip ağlardım. Beni öpmeye bile kıyamazdın baba.

                Ah be baba, nerede şimdi o rüya misali günler? Sen hala bana ilk günkü gibi şefkatle bakarken, ne oldu beni böyle hırçınlaştıran? Yoksa uğursuz mu gelmişti bana on küsürlü yaşlarım? Ben hiçbir zaman vefasız evlat olmamıştım, olamazdım. Neydi beni senden bu kadar uzaklaştıran? İnsan, büyüdükçe ailesinden uzaklaşmak zorunda mıydı?  Küçükken mahalledeki çocuklarla kavga edip seninle paylaşırdım hüznümü. Şimdi arkadaşlarıma anlatıyor oldum yaşadığım tatsızlıkları. Ama onlar senin gibi değiller baba. Sen hiçbir zaman sırtımdan vurmadın beni. Her anımda yanımda oldun. Sen beni sebepsiz sevdin baba. Senin için canımı veririm oğlum diyorken sen, ben neden senin canını acıtıyorum böyle? Artık bu gençlik fırtınasından kurtulmak istiyorum. Tekrar eskisi gibi kıymetini bilmek, artık ben senin atın olmak istiyorum baba. Senin bastığın izden yürümek istiyorum. Hayatımı sadece sokaktan öğrendiğim tecrübelerle değil, senin yaşam hikayenle de şekillendirmek istiyorum. Seni çok seviyorum baba. Benim yolumda ağaran saçlarının değerini, yüzündeki çizgilerin risalesini unutmayacağım. Ben diğer gençler gibi olmayacağım baba. Gençliğin hırçın fırtınasına savurmayacağım gerçeğimi. Takmayacağım yüzüme hayatın sahte maskesini. Ben seni asla yalnız bırakmayacağım baba. Ben hala senin bebeğinim baba. Ben hala senin bebeğinim.

( Ben Hala Bebeğinim Baba başlıklı yazı Ümit Zafer tarafından 16.05.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu