-Kalbim nasırlı benim bu yüzden
iltifatlarına kapalıyım. dedi zor ve bir o kadar da güzel kadın. Adam
ağzında yarım kalan iltifatlarıyla cevap vermeye çalıştı: ‘Nasır altı sev sende; gizli bir yara gibi ve de saklı bir yüz gibi!’
‘Yapamam, dedi kadın ‘Ve de nereye gider bu ilişki bilmiyorum.’ diye
tamamladı cümlesini. ‘Bilmene gerek yok
kalbini dinle yeterlidir!’ dedi adam. ‘Asla
sevmem gizli saklı şeyleri!’ diye tavrını belli etti kadın. Aşkın baskın
haliydi adam, aşkın müdafaa haliydi kadın; hal böyleydi işte!
-Kulak ver içine! diye sesini yükselti
adam ve hükmünü verdi: ‘Komutan oldun
yine! Zor kadınsın vesselam, zor ama bir o kadar da kalbimi fetheden
güzelliğiyle, duruşuyla ve asaletiyle muhteşemsin.’ diye içindekileri ortaya döktü adam. Mahcup oldu kadın bu sözler karşısında: ‘Bu yüzden kapalı kapılarım, yüksek
duvarlarım!’ dedi ve sustu uzunca bir süre, yazmadı adama. Adam telaşlandı çok sonra sarıldı kaleme: “Yoksun ya, Yoksun ve yoksulum ben!” diye
karaladı o an ki hislerini bir anda ve yolladı kadına. Adam besbelli çok âşıktı hem de su gibi âşıktı, bal gibi!
‘Bir
şey diyeceğim ama diyemiyorum.’ diye yazdı kadın. ‘De ama!’ diye üsteledi adam heyecanla! Kadın bu üstelemeye yanıt vermekte gecikmedi: ‘Nasıl hep bu histe olabiliyorsunuz? ‘İyi mi kötü mü bu kafada olmak?’ diye
soruya soruyla cevap verdi adam. ‘Ben
bilmem ben merak ettim yorucu olmuyor mu?’ dedi kadın. ‘Sana karşı hislerimi mi kastediyorsun? Eğer öyleyse yorulmam asla!’ diye
bir erkeğe yakışır cevap verdi adam. Kadın düzeltmeye çalıştı: ‘Yok ben yokken de öyle oluşu ve hep öyle
gidişi...’ ‘Ben böyleyim!’ dedi
adam ‘Kusursa eyvallah!’ Kadın
yanlış anlaşılmanın tedirginliği ve yanlışı düzeltme isteğinin telaşıyla yazdı:
‘Estağfurullah yanlış anladınız beni. Ben
size bir şey demedim demeye de çalışmadım. Hep gönül işleriniz çok yoğun bu
yormuyor mu sizi diye sordum. Ve kendime zerre kadar pay çıkarmadım. Tabiriyle
laf da sokmadım.’ Adam anlamamış gibi takılıyordu: ‘Gönül işim çok değil, herkesle seninle konuştuğum gibi konuşmam, öyle
bir izlenim verdiysem yanlıştır. Aşk ve gönül üzerine yazıyorum genelde.’ diye
genel bir ironide bulundu adam! ‘Anlıyorum.’
dedi kadın. ‘Ve sana ilgim, sevgim ve
saygım var. Kendine pay çıkar bence!’ diye devam etti adam. ‘Çıkaramam haddim değil!’ diye yazdı kadın
mahcup bir eda ile! Adam kadına göre
daha baskın bir hisle: ‘Kendine pay çıkar,
her zerremde varsın ve bil bunu: Haddinim!’ diye yazdı. ‘Eyvallah!’ dedi kadın ‘Anlaşıyoruz galiba!’
-Ama zorsun! dedi adam sonra! ‘Kolay olmadığımı biliyordunuz ve
çabalamanın yanlış olduğunu da demiştim size.’ diye tafrasını ortaya koydu
kadın yine. ‘Sana kur yapmıyorum içimden
geçeni söylüyorum. Ben sende mutluyum. Ve yanlışım sen ol, bin doğruma bedelsin!’
diye şiirsel bir üslupla yazdı adam.
Kadın hemen yanıtladı: Estağfurullah
karşılıksız mutluluk olmaz! diye. Adam
da az değildi yani: ‘Sana karşı hislerim
mutlu ediyor beni ve ben sana karşı boş değilim.’ diye kalbe tesir eden bir
cümle ile yanıtladı hayran olduğu kadını.
-Ben hislerinize karışamam öyle bir hakkım
da yok ama bana zarar verecekse o hisler işte o noktada karışırım. Siz öyle bir
insan değilsiniz tabi ki ben düşünce olarak söylüyorum bunu. Ama gönlünüzü boş yere benimle yormayın ve sonunda
üzülmeyin. Sonra ben de üzülmeyeyim. Ben ters insan değilim, kaldırıp atamam,
esip gürleyemem. Bu samimiyetimin altında ezmeyin beni. Ben ne sizi ne de
başkalarını üzmek istemem ama herkese de mavi boncuk dağıtamam ki hiç yapmadım
bunu. İnanın gönül işlerine hiç girmedim girmem de! diye içini döktü kadın,
zorluğunu ispatladı, aşkını sakladı. Ve adamı bir ince fidan gibi salladı da
salladı. Adam çaresiz ve şaşkın bir şekilde ne dediğin bilmeden yazdı ona. ‘Ben o yorgunluğu göze aldım sen koş yetişirim.’
diye.
-Boş insan mıyım, hayır değilim. Aşkı da
bilirim sevdayı da! Bu yüzden en küçük his zerresine bile saygım büyük! diye
gönlü okşadı kadın yine. ‘Seni sormayayım
mı bir daha?’ dedi adam şaşkın ve ezik bir şekilde. ‘Hayır, söylemek istediğimi anlamamışsınız. Tabi ki konuşalım tabi ki
halimizi hatırımızı soralım.’ diye düzeltti kadın. ‘Hislerimi demeyeyim mi?’ diye bozuk bir teyp gibi yineledi adam. Kadın safiyane ve net bir şekilde
şunu yazdı adama: ‘Ama gönül işi olmasın
eskisi gibi konuşalım. Demeyin ben üzülüyorum.’
-Ama ben dayanamam öyle hislerim çok yoğun
sana karşı! diye itirazda bulundu adam. Kadın sanki ellerini iki yana açıp ‘Ben ne yapabilirim!’ dedi. Adam abandone
olmuş boksör gibiydi: ‘Ben duramam ama
sana zarar veremem, incitemem, kıyamam da!’ Kadın kendini savunuyordu bu aşk
karşısında: ‘Yazdığınız sürece
hislerinizi, ben tehdit içerisinde olurum ve siz bana zarar vermiş, incitmiş ve
kıymış olursunuz! dedi kadın çaresiz ve üzgün bir şekilde. Haklıydı galiba!
Adam anlıyordu kadını ve zorluyordu kendini: ‘Seni zorda koyamam!’
-Koymayın diyorum bende başka bir şey
demiyorum ki! diye masumane yazdı kadın. ‘Anlıyorum seni ve hak veriyorum sana! İçime atarım bundan sonra ve
susarım.’ dedi adam kadına. ‘Sevinirim
buna!’ dedi kadın usulca. ‘Seni
anladım ve dikkat edeceğim bundan sonra üslubuma!’ diye yazdı ardından. Kadın
sözü aldı yine: ‘Benim kalbim nasır
demiştim size! Ama nasıl gurur verici nasıl ruh okşayıcı bilemezsiniz aynı
dille konuşup şiir yazan insanların aşklarına yazdıkları karalamalar! Ben boşa
çok yazarım. Ama bana yazılı şeyler tıkıyor nefesimi?’
-Taş olsan da değişmem nasırdan da olsan! Saygı
duyuyorum yapacak bir şeyim olmaz buna. Sen bende hep şu an ki hislerimle
kalacaksın. Sen içimdesin artık! Sırf üzülme, zorda kalma diye bunu yapıyorum. Vermiş
olduğum kalbi rahatsızlıktan dolayı özür diliyorum senden, hakkını helal et
lütfen! dedi ve derdini içine attı adam.
‘Rahatsız olmadım gururdur bu bana. Helal olsun! Siz de helal edin hakkınızı!’ dedi
kadın üzgün bir şekilde. Adam da
üzgündü: ‘Benim hakkım yok üzerinde. Günahına
girdim. Affet beni ve senin canın sağ olsun! Düşüyorum kendimi bu aşktan!’ kadın
son cümlesini yazdı: ‘Affetmek Allah’a
mahsustur estağfurullah! Sizi üzdüysem siz affedin!’ diye.
Adam da sustu,
üzgündü. Ve seviyordu biliyordu!
Kadın da
sustu, üzgündü. Ve seviyordu korkuyordu!