Senin sinende yanardı ruhumun ateşi
Tuzun dökülürdü ışığa bulaşan tenimden
Horlanırdı körüklenen nefesim
Alev saçlarda yakarak oksijenleri
Değme desem bağrıma
Gönüllü kurbanındım
Harını harın alırdı
Tuzumu suyun
Şehla bakışlarını sürerdin gözlerime
Bakışların aklımın eksen kayması
Evreni kuşatırdı renklerin
Parmaklar halvete gergef dokurken
Âlem boyanırdı renk cümbüşüne
Bir şiir intihar ederdi vuslatın arifesinde
Ah kadın;
Dokundukça kana kızıllaşan aklımda
Derin infiallerim vuku bulur
Bedenin gözlerimin çekilme mesafesi
Dokunulmak kadar yasaklı
Dokunmak kadar davetkâr
Şaşardı heveslerimin pusulası
Mis kokulu bahçende gezinse ellerim
Dolgun başaklar olurdu sermayem
Sol yanımda devinirken kalbin
Çiçekler zehirlenir tatlı gülüşünden
Ölümü feveran eder bezgin ruhum
Rüzgârın nefesiyle demlenen
Salınışında ırgalanır saçların
Kelimeler aşırdım kalemimin ucundan
Hohladım satır aralarındaki gizemi
Kaçmadı dokunuşlar aşkın ikliminden
Ah kadın;
Dokunma yaralarıma
Beni bin kere öldüren aklım
Oyunlarının peşinde yine
Küçük kız çocuğu olur ağlak gözlerim
Ve kemancı çalar en acı konçertosunu
Hoşça kal sevda…
Âdem EFİLOĞLU
Not:
Şimdi tüm şiirleri yokluğun süsleyecek
Kalbimin kadrajını özlemin besleyecek
Yaşadıkça içimde harlanacak özlemin
Yine de hatıran var sırrın vermem söz yemin