O gece Sayde'de Kemal’de sabaha kadar uyumadı.
Genç kadın uykusuz bir gecenin ardından, sabah işe
gitmek için hazırlanmaya başladı. Evden çıkmadan önce
yemini ve suyunu vermek için Şekerin yanına gitti:
-Günaydın, nasılmış bakayım bu sabah benim Şekerim?
-Kemal babasını mı özlemiş? Seni yaramaz seni,
baban olunca nasılda konuşursun?
-Hadi bakalım, özlemini giderdin onunla, şimdi yaramazlık
yapmada o güzel cümleyi söyleyelim birlikte.
Birkaç defa “Hayat ne güzel” cümlesini tekrarladı.
Oysa Şekerin yine konuşmaya niyeti yoktu.
-Yapma ne olur, senin konuşman için mutlaka ikimizin
bir arada mı olması gerek?
-Hadi lütfen “Hayat ne güzel” “Hayat ne güzel”
“Hayat ne güzel”
-Allahı'm yine konuşmuyor bu…
Ayıp ama senin bu yaptığın, biz her dakika Zaferle birlikte
olamayız ki. Bak böyle yaparsan seni dükkana götürmek
zorunda kalacağım.
Birden Şekerin bu lafı duyunca, kafesin içinde çırpınmaya
başladığını gördü ve hayretle;
-Neler oluyor sana? Konuştuklarımı anlıyor gibisin?
Saatine baktı, biraz daha oyalanırsam işe geç kalacağım
diye düşündü.
Kapıya doğru yönelirken son bir kez Şekeri konuşturmayı
denedi. Ama nafile ne yaparsa yapsın ağzını bıçak açmıyordu.
Çaresizce
-Anlaşıldı “Sen bilirsin, konuşmazsan konuşma, belki akşama
kadar yalnız kalırsan, akşam konuşursun, hoşça kal cici kuş”
Diyerek evden ayrıldı.
Kemal ise Sayde'lerin evinden ayrıldıktan sonra hemen
eve gitmedi.
Çok güzel bir akşam geçirmişti. Özellikle tam çıkarken Nurten
hanımın söyledikleri, onu ziyadesi ile memnun etmişti.
Hayatında yeni bir dönem başladığı kesindi.
Ancak yüreğinde geçmişi ile ilgili acıyı halen taşıyordu.
Sahile doğru yürürken, ağzından ah oğlum, ah yavrum
kelimeleri dökülüverdi.
Gecenin sessizliğinde deniz kenarında bir banka oturdu.
Biraz soğuk olmasına rağmen hava açıktı.
Karşı sahildeki ışıkları görebiliyordu.
Hafifçe esen rüzgâr boynuna doğru değdikçe üşütüyordu.
Üzerindeki paltonun yakasını kaldırdı. İstemesede yine
geçmişi gözünün önüne geliverdi.
Farkında olmadan tekrar "Ağzından sessizce ah yavrum,
ah oğlum, ah Nesrin " sözcükleri döküldü ve derin bir
düşünceye daldı.
Nesrin'in hamile olduğunu öğrendiklerinde, doğacak çocukları
için hemen hayaller kurmaya başlamışlardı.
Hele bir de erkek olacağını duyduklarında mutluluktan
uçuyorlardı.
İnşallah ilerde bir de kızımız olur dileği ile oğullarının doğumunu
beklemeye başladılar.
Nihayet bir bahar günü başta Nesrin ve Zafer'i olmak üzere bütün
aileyi sevince boğan bebek dünyaya gelmişti.
Bebeğe konacak isim konusunda hiç tartışmadılar.
Nesrin önceden Zafer'e erkek olursa ismini sen koyarsın,
kız olursa ben koyarım demişti.
Bebek henüz doğmadan Zafer'in teklifi ile adının
"Burak" olmasına karar verilmişti bile.
Artık küçük ailenin bir neşe kaynağı vardı. Oğullarının her yeni
hareketi, büyüdükçe geçirdiği evreler karı koca için inanılmaz
haz veren duygulardı.
Her ikisi de çalıştığı için bebeğe Nesrin'in annesi bakıyordu.
Akşamları evlerine götürüyor, her sabah mecburen yine anneannesine
bırakıyorlardı.
Hafta sonları sırf onunla ilgilenmek için neredeyse dışarı bile çıkmaz
olmuşlardı.
Devam edecek
Yazan ve Seslendiren Mehmet Fikret ÜNALAN