17. Bölüm
- Dedemin burada olmadığını söylemiştiniz?
- Yanlış hatırlıyorsunuz, Zülfikar Bey. Dedenizin yurtdışında yaşadığını söyledim.
Yurtdışında yaşaması, şu an için buraya gelmesine engel olmaz sanırım. Hele
hele uzun yıllar önce kaybettiği torununu, idealine düşmanda olsa bulmak, onun
ölmeden önce görmek isteyeceği ilk şeydi.
- Anlıyorum. Peki, kadının benim kardeşim olduğunu nereden anladınız? Ve
teşkilatı içerisindeki bir adamın torununun kaçırılması neden teşkilatın üst
tabakasını bu kadar ilgilendiriyor?
- Zülfikar Bey, teşkilat bir yumruk gibidir. Nasıl ki, parmaklar farklı olmakla
birlikte, bir araya gelince güç kazanıyor. Bu noktada farklılıklar ortadan
kalkıyor. Aynen öyle de teşkilatta kime zarar verilirse verilsin, bizim
vazifemiz bunun peşine düşmektir ve düşmanlarımızdan intikamımızı almaktır.
Kadının kardeşiniz olduğunu nereden anladık sorusuna gelirsek, o da teşkilatın
uzun yıllardır geliştirdiği istihbaratla alakalı bir şey. Daha önce de
söylemiştim, teşkilat kaçırılan kardeşinizi bulmak için zaman zaman çok önemli
operasyonlar yaptı. Bu operasyonlarda, hedefimizi anlık farklarla elimizden
kaçırdık. Bu süreç işlerken teşkilat, şer odaklarının içine kendi casuslarını
yerleştirdi. Bu casusların en önemlisi, hedefine çok yaklaşmıştı ki, öldürüldü.
Semiramis Aden’in Zeynep Gündüz olduğunu ise, boynundaki bir yara izinden
anlamıştık. Yalnız bunu ispatlamak için bir DNA örneğine ihtiyacımız vardı. İçerideki casusumuz, bu DNA örneğini ele
geçirmeye çalışırken fark edildi ve maalesef öldürüldü.
- Casus diye bahsettiğiniz kimdi?
- Benim çok yakın bir arkadaşım, Serkan Aydın.
-Serkan Aydın mı? Cesedi benim evimde bulunan, gözleri oyulmuş, boynu kesilip
öldürülmüş şu kayıp adam.
- Evet, Zülfikar Bey…
- Ne diye cesedi benim evime bıraktınız. Üstelik yanı başında acayip bir notla.
- Notla mı?
- Evet… iblisin ışığı gözlerindedir gibi acayip bir not..
- Bu notun yazılması emrini vermiş değilim. Cesedi eve yerleştiren iki
arkadaşımızda güvenilir insanlardı. O an sizinle beraber gelen birinin koyma
ihtimali var mı Zülfikar Bey?
- Hayır. Çünkü cesedin evimde olduğunu tahmin eden ve ilk olarak odaya giren
bendim. Not cesedin hemen yanı başında duruyordu..
- İnanılmaz…
- Cesedi neden benim evime yerleştirdiniz?
-Sizinle irtibata geçmek istiyorduk. Uzun zamandır bulunamayan bir kişinin
cesedinin sizin evinizde bulunmuş olması, sizi biraz sıkıntıya sokacaktı ama
niyetimizin ciddiyetini anlayacaktınız. Bu sebeple bu işe giriştik. Ama not işi
aklımı kurcaladı. Tam olarak ne yazdığını hatırlıyor musunuz Zülfikar Bey?
-Biraz düşünmem lazım… Sanırım şöyleydi..
‘’İblisin ışığı gözlerindedir. Ama kıyamete kadar bir daha gezinemeyecek.’’
- Çok ilginç. Böyle bir notu kim, hangi
maksatla yazar. Verilmek istenilen mesaj kimeydi? Derhal Duyguyla beraber diğer
iki cengâveri de sorgulamamız gerekiyor.
Semih Baydan, oturduğu yerin hemen altındaki düğmeye basmış olmalıydı ki, içeri
iri yarı, başı önde, otuz otuz beşli yaşlarda bir adam girdi.
- Buyurun efendim?
- Bahadır Han, üç numaralı işte, görevli üç arkadaşımızı sorgu odasına alın.
-Emredersiniz efendim.
Naib, geri geri çıkmış, huzurdan ayrılmıştı ki, çok geçmeden geri döndü.
Saygıyla yaklaştı. Birkaç adım kala durdu.
-Efendim, çok acil bir durum var. Kırmızı zarfı masanıza koymak zorundayım.
Mabedimiz, düşmanlarımız tarafından şu an için saldırıya uğramış durumda.
Maalesef içimizde sızma var..
- Bana atabeylerden Melik Gaziyi çağırın. Timlerimizin durumu nedir?
- Emredersiniz efendim. Şu an için karargahın dışında onları durdurmuş
durumdayız. Buna rağmen tüm güçleriyle çeriye sızmaya çalışıyorlar. Şiddetle
karşı koyuyoruz efendim.
- Anlaşıldı.
Naib odadan ayrıldıktan hemen sonra Melik Gazi odaya gelmişti. Yaşlanmıştı,
saçları iyice beyaz durmuştu. Saygıyla yaklaştı. Buyurun efendim beni
emretmişsiniz dedi..
- Atabeyim, içeride bir sızma var. Üç numaralı işte, görevli üç kişiden biri
hain. Bulup derhal yok edilmesini istiyorum. Birde buraya ulaşmalarının yolunu
nasıl buldular.
- Emredersiniz efendim. Efendim,
fedailer ve cengâverler, düşmanlarımızı içeriye yaklaştırmıyorlar. Bu noktada
bir sıkıntı olmayacak. Ben isterseniz bu sorunuzun cevabını Semiramis Hanımın
karşısında vereyim.
18. Bölüm
- Neden Semiramis’in karşısında konuşacağız bunları?
- Efendim bilmeniz gereken bazı şeyler var?
Semih Baydan, atabeyi Melik Gazi ve baş komiser Zülfikar Gündüz’le birlikte,
dün ele geçirdikleri Semiramis’le görüşmek üzere, önlerinde bir yol gösterici
olduğu şekliyle ilerlemeye başladılar. Baş komiser Zülfikar, buraya girdiğinden
beri duyduklarına hala daha inanabiliyor değildi. Geçen her dakikada
karşılaştığı sürprizler aklını başından alıyordu. Şimdi de birkaç adım önünde,
yıllardır görmediği dedesi yürüyordu. Ona sarılmak, yıllardır sevgisinden uzak
kaldığı o güleç yüzüne doyasıya bakmak istiyordu. Oysa o, sanki orada hiç
yokmuş gibi, gayet sakin davranıyordu. Onunsa içinde fırtınalar kopuyordu.
Dar bir koridordan ilerlemeye başladılar. Duvarlarda hafif bir nem kokusu
hissediliyordu. Önden ilerleyen adam, biraz sonra bir kapının önünde durdu.
Başı yere eğik bir vaziyette;
- Düşmanımız burada efendim. İçeride gerekli tedbirler alınmış bir vaziyette.
Kilitli kapı açıldı, adam kenara çekildi. İçeride maskeli iki sorgucu
bulunuyordu. Semih Baydan ve atabeyi içeri girer girmez, saygıyla kenara
çekildiler. Maskenin arkasından fark edilen kızarmış gözleri aşağıya inmeye
başlamıştı. Melik Gazi bir baş işaretiyle onları dışarı çıkardı. Şimdi içeride
biri düşman olmak üzere, kaderleri birbirine bağlanmış dört kişi vardı.
***
- Zeynep Gündüz, Zeynep Gündüz…
Sorgunun etkisiyle Semiramis Aden kendinden geçmişti. Melik Gazi’nin kendisini
dürtmesiyle ayılır gibi oldu. Biraz sonra da kendisine gelmişti. Melik Gazi,
kadının bağlı olan ellerini arkadan çözdü. Göz bağını çıkardı. Uzun süredir bu
şekilde sorguya maruz kaldığı için hayli yorgun gözüküyordu. Tepeden vuran ışık
gözlerini kamaştırıyordu. Sonra birden
kalkmak istedi. Bacaklarından ve ayak bileklerinden bağlı olduğunu fark edince
çaresizce kendini koltuğa bıraktı.
- İhtiyarlamışsın Gazi Paşa...
- Zeynep Gündüz, kendine gelebildin sonunda… Kötü davranmadılar umarım?
- Sorgucuların sıkı çıktı. Biraz hırpaladılar ama o kadar olsun. Bu arada
ihtiyar, tanıştırayım, ben Semiramis Aden.
-Semiramis Aden… Ya da Zeynep Gündüz her neyse.. Neden burada olduğunu
biliyorsun sanırım.
- İddialarınızı biliyorum ama doğrusu bir şey anlamış değilim. Ben Türkiye’nin
tanınmış iş kadınlarından biriyim.
- Açık konuşalım Semiramis… Ay tanrısı teşkilatının başında olduğunu biliyoruz.
Daha fazla inkâr etmene gerek yok. Bununla birlikte, yurt dışı kaynaklı birçok
örgütle içli dışlı olduğunu da biliyoruz.
- Ay Tanrısı Teşkilatı mı?
- Hadi Semiramis bu oyunu daha fazla sürdürmeyelim. İstersen neden burada
olduğundan başlayalım. Kartlarımızı ortaya sürelim.
-İlginç bir istek..- biraz düşündükten sonra- Peki öyleyse. Ne istiyorsunuz?
- İçimize bir hain saldığınızı biliyoruz. Onu er ya da geç ortaya çıkaracağız. Ama
asıl merak ettiğim büyük pirin vefatından nasıl haberdar olduğunuz ve yerine
geçireceğimiz kişinin peşine nasıl düştüğünüz?
- Haa haa haa.. Yüce efendi… Siz de nasıl diyorlardı, atabey. Evet anlatayım.
1960 ihtilali öncesi, pirlerin üst kademesinde olan 7 isim deşifre edilmişti.
Bu yedi ismin saf dışı edilmesi demek, asırlar boyu ayakta kalan teşkilatın yok
edilmesi demekti. Beklentilerimizin çoğu gerçekleşti. İhtilalle birlikte, bu
yedi isimden bazısı tutuklandı ve hapishanede icabına bakıldı, bazıları da o ve
birkaç gece içerisinde öldürüldü. Artık bu topraklarda mutlak üstünlüğümüzü
ilan edebilirdik. Ama beklenen olmadı. Çok değil on yıl içerisinde, yaptığımız
işlere çomak sokan birilerinin varlığını hisseder olmuştuk. Hesaplarımıza göre
bu olmamalıydı. Pirlerin hepsini yok etmiştik. O halde gözden kaçırdığımız
neydi? Bu sorunun cevabını yarım asır aradık, bulamadık ve bu yarım asır
içerisinde, inanılmaz darbeler yedik. Ta ki geçen bir yıl içerisinde ele
geçirdiğimiz birkaç ipucunun sayesinde gerçeği anlayana kadar. Pirlerin başına
geçen Selahattin Adil Baydan’dan başkası değildi. Geçmişinde Hacı Bayramın
türbedarlığını yapan o adam pirleri tekrar ayağa kaldıran efsaneydi. Ama artık
iyice yaşlanmıştı ve yerine biri geçecekti. Yaptığımız araştırmalarda pirler,
sistemlerinde yeni bir değişikliğe gidiyorlardı. Bu değişiklik içerisinde başa
geçecek kişileri bulmaya gelmişti sıra. Onu da ele geçirdiğimiz üst düzey
casuslardan öğrendik. Böylece başa geçecek yüce pirinizi alt edecek pozisyonlar
yakaladık.
- Neler anlatıyor bu atabeyim?
- Efendim; müsaade edin anlattıklarını bitirsin. Gerçek anlaşılsın.
-Semih Baydan.. Hacı Bayramın teşkilatı kurmasından beri başa geçen en genç
kişisin. Ama iktidarın ne yazık ki kısa sürecek. Bu arada bir mahzende
yakaladığın iblisi hatırlıyor musun? Ya da arabada boğazını kestiğin adamı?
***
Söyledikleri kafamı karıştırmıştı. Bir zamanlar kaybettiğim çok yakın dostumun
suretini görür olmuştum. Bu sebeple başa geçmek noktasında bazı tereddütlerin
doğduğunu biliyordum. Ama gösterdiğim cesaret ve kararlılıkla tüm bu sorunları
aşmış ve pirlerin başına geçmiştim. O halde bu söylenenler ne oluyordu.
Düşmanım daha açık konuşmalıydı.
- Daha açık konuşmalısınız Semiramis Hanım?
- Semih Baydan, sizden önceki pir olan Selahattin Adil Beyin torunu olduğunuzu
öğrenmiştik. Pirlerin yapısı gereği, teşkilatın başına geçmesi muhtemel
kişilerden biri de sizdiniz. Bu sebeple ihtiyardan sonra bize çalıştığını fark
etmeyen birine, bir mankurta ihtiyacımız vardı. Serkan Aydınla çocukluk
arkadaşı olduğunuzu ve her şeyden önce onun pirlere çalıştığını bilmediği
anlamıştık. Onunla çıktığın bir yolculukta ele geçirilip, farkında olmadan bize
çalışmanı sağlayacak yapıyı, beyin fonksiyonlarınla oynayarak kurduk. Artık
özgür hareket ettiğini zanneden bir kukladan farksızdın. Pirlerde geçen süreç
içerisinde teşkilatın başına seni geçirince istediğimiz her şey oldu. Pirler
artık avucumuzun içindeydi.
- Yalan konuşuyorsun?
- Yalan konuşmadığımı sana ispat edebilirim.
- Nasıl?
- Yakın arkadaşın, Serkan Aydın’ın boğazını kesen sendin. Onun pirlere
çalıştığını anladığımızda, boğazını kesmesini istediğimiz kişiydin ve
duraklamadan şah damarını kestin. Hatırladın mı? Siyah saplı ve çelikten bir
komando bıçağı. Onu şu kullanılmayan eski akıl hastanesinin girişine gömdün.
Söyledikleri çok manasız geliyordu. Ama
siyah saplı bir komando bıçağı ve hastane, hiçte yabancı gelmiyordu. Kafamın
içinde uğuldayan bir şeyler vardı. İç içe girmiş iki yılan, yemyeşil ağaçlarla
örülü bir orman. Her şey geri mi dönüyordu? Tam o sırada boynumun sağ yanına
uzanan atabeyin parmaklarını gördüm. Nazikçe yaklaşan bir şırınga beni
kendimden geçirmişti.
***
- Melik Gazi Bey, efendiyi lütfen buradan çıkarmaya yardımcı olun. –Odaya giren
sorguculara- evlat bana Bahadır Hanı çağırın.
-Elbette efendim...
***
-Semiramis Hanım… Gözlerinizin içi gülmeye başladı. Pirlerin içinde bir darbe
olduğunu düşünüyorsun sanırım.
- Her şey açık bir şekilde gözüktü zaten. Bir kuklayı elimizden aldığını
düşünüyorsun. Oysa bizi buraya getiren kuklanın kendisiydi ve teşkilatım burası
dâhil pirlerin on beş mekânını şu an bastı. Sanırım beni neden bu kadar kolay
ele geçirdiğinizi şimdi anlamışsınızdır.
- Görünenlere bakıyorsunuz ve gerçeği
algılıyorsunuz. Oysa gerçeğin ne olduğunu kim tahmin edebilir?
19. Bölüm
-Tüm gerçekleri dinlemek ister misin?
- Gerçekler göz önünde değil mi?
-Yaşadığın hayatın hiçbir anı gerçek değil. Gündüz ailesinin küçük bir kızı
olarak dünyaya geldiğinde anne ve babanın mutluluğunu dün gibi hatırlıyorum.
Ağabeyinden sonra senin varlığın, ayrı bir neşe katmıştı aileye. Ta ki o
talihsiz suikast anına kadar. Hastaneye götürülürken düşmanlarımız tarafından
ele geçirildin ve seni bir daha hiç bulamadık.
- İhtiyar beni neden manipüle etmeye çalışıyorsun? Kartlarımızı açık oynadık ve
artık sonunuzun geldiğini kabullenin.
- Yanılıyorsun Semiramis Hanım ya da Zeynep mi desem! Bir şeyin sonunun gelmesi
iyi midir kötü müdür bilemezsiniz. Ama size şu kadarını söyleyeyim. Şu an ele
geçirmeye çalıştığınız üçü Ankara’da, dördü İstanbul’da, altısı Anadolu’nun
muhtelif yerlerinde ve biri Azerbaycan’da ve sonuncusu da Kerkük’teki yerlerde
hiçbir başarı elde edemediniz. Elemanlarınızın büyük çoğunluğu öldürüldü.
Buraya saldıran yaklaşık dört timin üçü imha edildi. Sonuncusu da direnmeye
çalışıyor ama nafile. Tutundukları yerden sökülüp atılacaklar. Bunları neden mi
anlatıyorum, kurdun inine girerken, çıkışa dair planlarınızın da çok iyi olması
lazım. Aksi halde yok olursunuz ve şu an siz bu hazin sonu yaşıyorsunuz.
- Kartları açık oynadığımızı söylemiştim ama kartların hepsini gösterdiğimi
hatırlamıyorum..
- Haa haa haa.. Anlıyorum sizi Semiramis Hanım. İçeridekiler diyorsun. İçimize
saldıklarınız! İsterseniz teker teker çağırayım.
***
Bu adam yetimhaneden alıp, yetiştirdiğim cengâverlerimizdendi. Kaybedeceği
hiçbir şeyi yoktu. Ondan istediğimiz gerektiğinde canını vermesiydi. Ama o
parayı ve ihaneti seçti. Şehit olmasına sebep olduğunuz Serkan Aydın’ın
cesedini Zülfikar Gündüz’ün evine yerleştirdiğimizde, eve notu iliştiren oydu.
Kodu kanundu. Hükmünü kendi verdi.
-Melik Gazi Gündüz gözleri kapalı diz çökmüş bir vaziyette bekleyen hainin
kafasına tek kurşunu sıkmıştı. Adam bir külçe gibi yere yığılırken, ondan
sıçrayan kan, Semiramis’in yüzünün bir tarafını baştanbaşa boyamıştı.-
- Teşkilat bunun gibi aramıza sızdırdığınız ya da ele geçirip kendi
çıkarlarınıza kullandığınız üç haini tespit edip imha etti. Kanun bunlardan
biriydi. Semiramis Hanım sanırım pirlerin çalışma sistemine dair az buçuk
kafanızda bir şeyler oluşmuştur. Burası bir labirent gibidir ve labirentlere
tepeden bakmadıkça içlerinden asla çıkamazsınız.
‘’-Semiramis suskundu. Gördüklerine bir anlam vermeye çalışıyor gibiydi.-
***
- İhtiyar anlıyorum elin çok güçlü ve beni burada köşeye kıstırdın. Ama
bayılttığın Semih Baydan hakkından kolay kolay vazgeçecek biri değil. Eninde
sonunda hak ettiğini geri alacaktır. O zamanda senin yaptığın tüm bu şeyler
manasını yitirmiş olacak. Nihayetinde yine biz kazanmış olacağız.
- Yanılıyorsun Semiramis Hanım. Semih Baydan aslında pirlerin başına asla
geçmedi. Siz gölge oyununu bilir misiniz? Biz Türklerin asırlardır oynattığı
bir oyundur. Oyunda herkes gölgeye dalmışken, oynatıcılar yani başroldekiler
aslında bambaşkadır.
- Söylediklerinden bir şey anlamış değilim.
- Anlatacağım. Ama istersen önce Semih Baydan’dan başlayalım. Selahattin Adil
Bey’den sonra onun yerine geçecek üç kişiden biriydi. Ne zaman ki, Serkan Aydın
ele geçirilip öldürüldü ve o sırada Serkan’ın himayesine verilen Semih
Baydan’da bir takım gariplikler ortaya çıkmaya başladı. O zaman anladık ki,
Semih Baydan’a nüfus etmiştiniz. Bir takım tekniklerle aklına girdiğinizi fark
ettik. Bu süreçten sonra yapılacak bir şey kalmamıştı. Bu haliyle pirlerin
başına geçmesinin şansı yoktu. Ama
düşmanlarımızın ve içerideki hainlerin planlarına bir darbe vurmalıydık. Bu
sebeple gölge oyunu başladı.
- Gölge oyunu demek ki buydu.
- Evet… Semih Baydan hastaneye yattığında, onunla ilgilenen ve süreci takip
eden ve bir noktada sizin de kontrolünüzden çıkan Şara Bazak, aslında kontrol
anahtarınızdı. Böylece zihin kontrolü yaptığınız kişinin tavırlarını yoklayabiliyordunuz.
Bir de tabi bu arada, teşkilatımızın birçok suçtan dolayı uzun zamandır aradığı
Berkay Yadigâr’ın bir uçurumun dibinde boğazı kesilmiş bir halde bulunması,
üstelik Semih Baydan’ın hemen yanı başında bulunması tüm şüphelerimizi
arttırmıştı. Dolayısıyla burada farkına varmadığımız bir açığınızı da ortaya
çıkarmış oldunuz. Teşkilat bunu çok iyi analiz etti ve kurduğunuz planı bozdu.
- Neymiş o açığımız acaba ihtiyar?
- Söylediğim gibi Berkay Yadigar’ı çok uzun zamandır arıyorduk. Ama ne zaman ki
onu o vaziyette ölü bulduk. Her şey o zaman çok daha iyi anlaşılmış oldu.
Berkay Yadigar; teşkilatınız içerisinde baş gösteren ikiliğin başını çekiyordu
ve sizden sonra sistemde başa geçecek 2 numaralı kişi olan Aaron Lincoln’ü
istemiyordu. Onun bazı açıkları olduğunu hissetmişti ama ispatlayamıyordu. Bu yüzden,
onun içeride yaptığı faaliyetlerden rahatsız olanlar ortadan kaldırılması
gerektiğini düşünüyordu ve Semih Baydan’ın da içinde olduğu bu kumpas kuruldu.
Aradan bir zaman geçtikten sonra bazı şeyleri daha net anlamıştık. Arabanın o
uçuruma yuvarlanması da bir oyundu. Çünkü Berkay’ın boğazını kesen bıçakta
hiçbir parmak izine rastlamamıştık. Bu durum o an için bir şey ifade etmiyordu.
Ama şimdi çok şeyin gerçeğini yansıtıyor.
- Hangi gerçeği, daha açık konuşmalısınız?
- Bunu anlatmadan önce siz bana Serkan Aydın’ı nasıl öldürttüğünüzü anlatın?
- Serkan Aydın… Zevkli bir ölümdü onunkisi. Onu içimize nasıl soktunuz
bilmiyorum ama pirleri takibe alıp, efsaneyi -Selahattin Adil Beyi- öğrendikten
sonra onun yakınlarını da takibe başlamıştık. Serkan, Semih Baydan’a teşkilatın
bu stratejisinin neticesi olarak yakın duruyordu. Oysa onun size çalıştığını
bilmediğimizden, Semih’in yakınlarında olması işimize geliyordu ve Semih’i
manipüle etmede çok işimize yarayacaktı. Ona Semih’le yakından ilgilenmesini
söylediğimizde Semih’e de ilk hamlemizi yapmıştık. Ama ne zaman ki Serkan’ın
hain olduğunu anladık, o zaman oyunu bir kademe ilerlettik ve Serkan’a Semih’i
aldırıp getirttik. O gün Semih üzerindeki yoğun çalışmalarının neticesi olarak,
Serkan’ı ona kendi elleriyle öldürttük.
- Şu eski hastanede dimi?
- Evet ihtiyar. Zaten bu süreçten sonra başlayan çizimlerine bakarsan büyük
oyunu görebilirsiniz. Haaa haaa…
- Semiramis Hanım, gülüyorsunuz ama sanırım yediğiniz büyük darbeyi unuttunuz
ve oyununuz boşa gitti. Biz belki değerli bir piri kaybettik ama çok şeyler
kazandık, emin olabilirsiniz.
- Öyle zannediyorsunuz. Biz efsanenin neslinden gelen bir büyük kafayı saf dışı
ettik. Siz bize ne darbe vurursanız vurun, asla bitiremeyeceksiniz. Bir sineğin
kanat çırpınışı gibi..
- Siz öyle zannedin. Şimdi söyleyeceklerime iyi kulak verin. Bu söyleyeceklerim
de size kalp krizi geçirtmezse, son duanızı etmeniz için sadece bir dakikanız
olacak.
Aaron Lincoln demiştim hatırlarsanız ve o kaza olayında sizin kurduğunuz
tuzaktan tam olarak haberi olmadığı için olsa gerek, baş düşmanı Yadigar’ı
ortadan kaldırmak ve suçu da bir akıl hastası pozisyonunda olan Semih Baydan’ın
üzerine atmak için, her ikisini kaçırdı. Yadigar’ın kafasını kesip, telkine
açık bir halde olan Semih Baydan’a bu cinayeti yükledi ve arabayı uçurumdan
attı. Büyük ihtimal yol boyunca Yadigar’ı, öldürülen Serkan olarak tanıttı. Bu
sebeple Semih Baydan hastane süreci içerisinde, bu kafa karışıklığıyla gezindi.
Çok iyi bir plandı. Böylece hem düşmanından kurtulacak, hem suçu Semih
Baydan’ın üzerine yıkacaktı. Baydan ölmese bile yapılanların hiç birini
hatırlamayacaktı. Dolayısıyla şüpheler onu asla bulamayacaktı.
- Şimdi siz bu senaryoyu nasıl uydurdunuz?
- Uydurmadık Semiramis Hanım. Aaron Lincoln’un kendisinden öğrendik.
- Nasıl yani?
- Kolay oldu. Ona güzel bir anlaşma vaat ettik. O bize sizi verdi. Biz de ona
Ay Tanrısı Teşkilatını. Büyük ihtimal şu anlarda başa geçmesini kutluyordur.
- Yalan söylüyorsunuz.
- Yalan değil. Siz bizi yok etmek hırsıyla, bizim açığa çıkardığımız
mekânlarımızı basmaya gelirken ele verildiniz. Misafirimiz oldunuz. Oysa
yaptığımız anlaşma sebebiyle o çoktan koltuğa kurulmuştu bile. Üstelik bize
çalışmaya söz vermiş olarak.
- Bu imkansız!
- İmkânsız değil. Yahudilerde meşhur bir ibare vardır. Göze göz, dişe diş.
Onlar bizden zamanında çok kıymetli bir şeyi aldılar, sonra bir başkasını.
Bizde sizden, ölmeden yaşayacak ve pirlere hizmet edecek bir kobay oluşturduk.
Aaron Lincoln’un beynine yerleştirilen küçücük bir çip, onun hayat ve ölüm
kumandası oldu. Artık zaman lehimize
işlemeye başladı.
- Neden bu ben değil de, bir başkası.
- Çünkü sen, mazlumiyetin içerisinde zalimleştin. Adeta mankurtlaştın. Oysa
bizde düşüne vurmak yoktur. Belki acısı artanın acısını dindiririz. Senin de
acıların arttı. Bunlara son vermenin zamanı geldi.
–Melik Gazi bir kaş işaretiyle sağır olan celladı içeri çağırmıştı. Cellat,
hızlı adımlarla Semiramis’in arkasına dolandı. Boğazına geçirdiği ipi sıkmaya
başladı. Birkaç dakika içerisinde Semiramis’in başı yana düşmüştü. Gözleri
kapandı. Melik Gazi ise, nemli gözlerle olanları seyrediyordu...
***
Yüce teşkilatımız bir gölge olan ve adeta pirlerin arasında, onları hiç
tanımadan yaşayan bir YABANCI’yı ebediyete uğurladı. Artık yeniden doğan güneş,
yüce efendimiz olan Hacı Bayram Veli’den aldığı sırrı, yeni sahibine takdim
ediyor. Biz üçler, yediler ve kırklar namıyla, emanetin sahipleri ve
koruyucuları olduğumuzu ilan ediyor ve yüce efendimize olan bağlılığımızı ilan
ediyoruz.
SON…