Aşk Ağır İntihardır..
Gözlerimi
korku ve şaşkınlıkla aralamıştım. Gel beni kurtar çığlıkları kulaklarımdan
çıkmıyordu. Güllerle kaplı muhteşem bir bahçede ilerlerken, beyaz gelinliği
içerisinde, kan damlayan dudaklarından dökülen bu sözler, beni yeni bir
fırtınanın içerisine sokuyordu. Onsuz geçen bunca sene, unuturum umuduyla
yaşayan ben, rüyalarla gelen bu çağrılarla yeni bir hipnozun içine düşüyor ve
kalbim onun yangınıyla kül oluyordu. Unutmak benim için cennetin ışığı gibiydi.
Liseye başlarken, gençliğe atılan ilk adımla bilinmezliğe sürüklenen beden, bir
tanrıçanın gözlerindeki ışıltıyla kendinden geçiyor ve umut; sahipsiz bir çocuk
gibi ondan bir bakış diliyordu. Nasıl ki deniz, geceleri yakamozuyla kendisine
müptela eder aşıklarını , aynen öyle de o mavi gözlerden süzülecek tek bir
ışığın hasretiyle günlerim geçiyordu. İçine kapanık olan ben, kavrulduğumun
resmini çizemezken, sadece umudun gölgesine sığınıyor ve yandıkça yanıyordum.
Geçmişi unutabilmek imkansızdır. İsteseniz de, size şahit kılınmış
yaşanmışlıklar sizi bırakmaz. Gördüğüm o rüya, üniversiteyi bitirdikten
sonraydı. Aradan geçen 5 sene boyunca ben onu bir daha hiç görmemiştim. Ama ona
dair olan hatıralar zihnimden hiç silinmiyordu. Beyaz gelinliği içerisinde ve
kan damlayan dudaklarından dökülen o sözler , bir sonun başlangıcı gibiydi.
Deli gibi her tarafta yaptığım araştırmalar neticesinde öğrenmiştim ki, gördüğüm rüyanın ertesi günü evlenmişti..
& & & & & & & & & & & &
Yıl 2012
Yıllar en kahpe bir katildir ki, varlığını hiç hissedemezsin. Otuz dokuz yaşındaydım ve şu an geldiğim
nokta yıllar öncesinde hayal bile edemeyeceğim bir noktaydı. Lise yıllarında
içine kapanık olan ben, kozasından sıyrılan bir kelebek gibi büyük bir değişim
geçirmiştim. Üniversitede psikoloji eğitiminden sonra yüksek lisans yapıp,
doktora için yurt dışına çıkmıştım ve orada geçirdiğim bir kaç senenin ardından
ülkeme dönüş yapmış ve istanbul’da bir üniversitede göreve başlamıştım.
İstanbul dışında geçirdiğim sekiz sene boyunca doğrusu bu şehri özlemiştim. Yedi tepesi, boğazı, şehri
bir şahin gibi gözleyen minareleri, kız kulesi ve sayamayacağım birçok vasfıyla
nazlı bir gelin olma özelliğini sürdürüyordu. Aradan geçen yıllar içerisinde, fırsat
buldukça gelmeye çalışmıştım ama bu gelmeler bu şehirde yaşamaya benzemiyordu.
Bir kaç günlük bu ziyaretlerde bir hayalet gibi görünüp kayboluyordum.
& & & & & & & & &
& & & & &
Oysa yıllar boyunca çok uğraşmıştım unutmak için. Başkasına bakan gözleri
mahremim olamazdı artık. Yüreği başkasına yanıyordu, dudakları başkasına ram
oluyordu. Benim değildi artık diyordum kendi kendime. Bırak ey yüreğim
diyordum. Susuyordum ve anmıyordum adını ama ne zaman kapanan gözlerim güneşin
şafağıyla açılsa, ona dair olan hatıralar, bir film şeridi gibi geçiyordu
hayalimden. Bazen ağaçlarla kaplı bir yolda kol kola, bazen bir dere kenarında
akan suyun sesinde başı omuzlarımda... Ben ondan kaçmaya çalıştıkça o bana
yaklaşıyordu. Ben unuttum dedikçe o kendini hatırlatıyordu.
Ve tövbe ettim o günden sonra... Unutmaya..
& & & & & & & & & & & & &
&
Yirmi birinde evlenmişti. Kocası yakışıklı sayılırdı. Her şeyden öte
mutluydular. Sarılan bedenleri bir bütün olmanın huzuru içerisindeydi.
Evlilikleri üzerinden bir yıl geçmişti ki, bir kız çocukları oldu. Güzel ve
şirin bir çocuktu. Masmavi gözleriyle annesi gibi gülüyordu fotoğraflarda ve
günden güne büyüyordu. Aradan yıllar geçti, kız sekiz-dokuz yaşlarına gelmişti
ki, bir erkek çocukları oldu. Ali koydular ismini. Esmer bir delikanlı
olacağını umduğum bu yavru babasına benziyordu. Mutlu muydular bilmiyordum ama
rüyalar bende hiç azalmadan sürüyordu ve uyandığım her sabah tövbeme olan
inancım artıyordu. Unutmak kâbusumdu benim ve aşk...
Ali altı yaşına gelmişti ki, bir gün hızla seyreden bir arabanın altında kaldı.
Masum yavru insafsız bir şoförün kurbanı olmuştu. Katili hiç bir zaman
yakalanamadı. Zavallı çocuğun minik bedenini parçalar halinde topladılar. Aile
yıkılmıştı.
Felaket rüzgâr gibidir derler; esmeye başladığında ortalığı yıkar geçer.
Zavallı çocuğun bu feci ölümünün üzerinden üç sene geçmişti ki, bu sefer kocası
Burak feci bir iş kazasında öldü. O ise üst üste gelen bu acılarla baş etmeye
çabalıyor, büyüyen ve serpilen kızıyla hayata tutunmaya çalışıyordu.
& & & & & & & & & & & & &
&
Başa gelen bunca acı vicdanları sızlatırdı. Onun alt etmeye çalıştığı bu
sıkıntılar yüzüne yansıyordu. Bir kaç
sene önceye kadar çizgisiz yüzünde, inceden inceye belirmeye başlayan çizgiler
yaşananları anlatıyordu adeta. Aşka olan
inancımı yitirmeye sebep oldu yaşadıkları.
Gözyaşlarından belli olan iç çekişleri rüyalarımı yalanlıyordu ve
uyumaya korkuyordum o aralar. Ne zaman dayanamayıp uyuyakalsam, simsiyah bir
boşlukla doluyordu uykularım ve yapayalnız sabahlara uyanıyordum. Artık
anlamıştım ki, bilinçaltımın yansıması olan rüyalar, benim yıllarca kendimi kandırmaya
sebep olan kör noktalarımdı.
& & & & & &
2012 Nisan
Neydi insanı aşka bağlayan? Bir çift bakış, bir tatlı gülüş ve hayaller... Üniversitede hocalık deneyimimin üzerinden
yıllar geçiyordu. Geçen her yıl yalnızlıkla dolsa da hayatım, buruk bir mutluluk
ve hayata dair bir umudu her daim içimde canlı tutmaya çalışıyordum. Belki
sevilmemiştim, belki hatırlanmamıştım hiç bir zaman ama yanı başımda doğacak
bir güneşin ışığını hissediyordum.
Bilinçaltım bir hayali canlandırıyordu gözümde günlerdir, unutmaya çalıştıkça
parlayan bir ışık hüzmesiydi ki, kalbimi kapladığını hissediyordum. Canlılık ve
hayata dair umut ve neşemi arttıran o bakışlar, bir nehir kenarında yıkanan bir
peri kızı misali, duru ve eşsiz bir ceylanın bakışlarıydı. Değdiğinden beri gözlerime,
onu görmeye başlamıştım her yerde..
& & & & && & &
-3 ay sonra-
- Hayatım, biraz hızlı olmadı mı bu karar?
- Düşüncemi biliyorsun Rüveyda. Ailenle tanışmak istiyorum.
- Tamam, bende tanışmanı istiyorum ama annemin bu konudaki tepkisi devam ediyor.
- Neden peki bu tepkisi, aklı başında iki insanın tercihine saygı duymuyor mu?
- Saygı duyuyor elbette ama benim mutsuz...
- Mesele yaş farkı mı? Ya da bana dair duygularında mı değişiklik oldu? Mutlu
edemem mi seni?
- Hayır hayır mesele bunlar değil. Seni ne kadar çok sevdiğimi biliyorsun. Her
annenin evladını koruma güdüsüyle dile getirdiği şeyler bunlar ama bana
karışmayacağına ve kararıma saygı göstereceğine emin olabilirsin.
- Peki öyleyse...
Bu sene girmeye başladığım bir derste rastlamıştım ona. Nasıl ki bazen bir
bakışın tesiriyle kendinden geçer insan,
bende her derse girişimde gözlerim ona değdiğinde kalbime ılık bir
şeylerin aktığını hissediyordum. Aradan geçen yirmi yıla yakın bir zamanda
başka bir kadında hissetmediğim bu duyguları, onu görmeye başladıktan sonra
hissediyorum. Rüyalarımdan
sıyrıldığımdan beri boşalan kalbim, onun varlığıyla dolmaya başlamıştı. Kalbim
bir sıcaklık hissederken, gözlerim ona odaklı, işlediğim dersten habersiz
günler geçiyordu ve ben daha fazla dayanamayacaktım. Nihayetinde karar vermiştim. Geçmişte
yaptığım hatayı tekrarlamayacak ve sevdiğimi bir daha elimden kaçırmayacaktım.
Ona ilk açıldığımda çok şaşırmıştı. Ama hocam nasıl olur sözleri ve kızaran
yanakları bir belirsizliğin içerisinde olduğunu gösteriyordu. Ürkerek odadan çıkmıştı. En azından kötü bir
şey söylememesi beni umutlandırmıştı. Aradan bir kaç gün geçmiş ve
olabildiğince benden kaçmıştı. İlk derse gelmediğini hatırlıyordum. Sonra ki
derse çıkıp gelmiş ve ders boyunca dikkatli bir şekilde beni gözlemişti. Gören dersi dinlediğini zannederdi ama
düşüncelerinin başka olduğunu hissediyordum. Nihayetinde ders bitmiş, adımlarım
beni odama sürüklemişti. Kendimi koltuğuma atmış, başımı masama dayamıştım ki, kapı
açıldı. Bir rüzgar gibi içeri süzüldü. Başımı kaldırmış, onun gözlerine
bakarken, yaklaşan dudakları yanağıma bir buse kondurdu. Gözleri gülümsüyordu,
sana inandım dedi. Gözlerin yalan söylemiyor gibi... Şaşkınlıktan ne yapacağımı bilememiştim.
Rüveyda seni mutlu edeceğim dediğimi hatırlıyorum.
O günden bu güne üç ay gelip geçmişti. Aşka dair olan umut ve özlemimi onun
kollarında dindirmeye çalışıyordum. Mutluydum ve onu mutlu ettiğimi
düşünüyordum. Ama anlamsız bir korku beni içten içe kemiriyordu. Onu da
kaybederim korkusu... Ve bunu hiç mi hiç istemiyordum. Evlenmeye dair ısrarım
bu sebepleydi.
& & & & & & & & & & & & &
Dersten çıkmış, odama gidiyordum. Bir iki gündür Rüveyda ortalarda
gözükmüyordu. Bir kaç defa telefonla konuşmuştuk ve halletmesi gereken bir iş
dolayısıyla gelemediğini söylemişti. Ne işi olduğunu sorduğumda lafı
geçiştirmiş, söylememişti. Merak içindeydim. Korkularım ufaktan ufağa sarmaya
başlamıştı ki beni, telefonum çaldı.
- Selam aşkım nasılsın?
- İyiyim Rüveyda, sen nasılsın? –Şaşırmıştım, sesi olduğundan daha
heyecanlıydı-
-Bende iyiyim. Sana süper bir haberim var. Yarın bize geliyorsun. Seni ailemle
tanıştıracağım.
-Heyecanlanmıştım doğrusu-
-Ciddi mi söylüyorsun hayatım?
- Elbette ciddiyim. Anneme söyledim. Kabul etti, o da seninle tanışacağı için
heyecanlı. Akşam yine görüşürüz aşkım.
- Görüşürüz hayatım.
Dileklerim gerçek mi oluyordu. Kırka yaklaşan ben, bu yaşımdan sonra mutluluğu
yakalayacak mıydım? Varlığı gözlerimin önünden gitmeyen o narin kız, beni
bambaşka bir dünyaya götürüyordu. Onun yanında huzuru, gençliği ve coşkuyu
yakalayan ben bunu gerçekten hak ediyor muydum bilmiyordum. Ama her ne olursa
olsun bir gerçek vardı, yarın benim için büyük gündü ve hazırlıklara bir an
önce başlamalıydım.
Geceden tüm hazırlıkları tamamlamıştım ve günün erken saatlerinde yola
çıkmalıydım. Bir kaç gün önce bana haber vermeden şehri terk edip bu sürprizi
hazırlayan Rüveyda’ya da doğrusu bir sürprizim vardı. Az biraz korkutmuştu
beni. Habersiz kaybolunca ortalardan, ne olduğunu merak etmiştim. Sonraları
öğrenmiştim evine gittiğini ama anlam verememiştim saatlerce. Ta ki dünkü o
konuşmaya kadar. Demek sürprizleri seviyordu.
Yol buradan bir kaç saat sürerdi. Saat on civarlarıydı ve ben iki üç saat sonra
onun yanında olacaktım. Her yanımı heyecan sarmıştı. Hediyeleri arabaya
yerleştirdikten sonra, koltuğa yerleştim. Artık yola çıkma vakti gelmişti. Kalbim
küt küt atıyordu ve bu heyecan içerisinde Allah’tan tüm dileğim her şeyin
güzellikle başlayıp bitmesiydi.
Nihayet gelmiştim. Yol boyunca açıkçası vakit nasıl geçmişti hiç anlamamıştım.
Dikkatimi yola vermekte zaman zaman zorlandığımı fark etmiş ve bu sebeple bir
kaç kere durmuştum. Bu da yarım saat kadar bir gecikmeyi beraberinde
getirmişti. Ama hemen hemen gelebileceğimi belirttiğim saatlerde bu saatlerdi.
Evin adresini zorlanmadan buldum. Kendime çeki düzen verip, arabadan da
hediyeleri aldıktan sonra, yürümeye başladım. Hafiften titremeye başladığımı
fark ediyordum. Gerçi dünden beri heyecan devam ediyordu ama artık her şey zile
dokunacak parmaklarımın ucundaydı. Derin bir nefes aldım ve zile dokundum. Az
bir zaman sonra kapı açıldı. Anlaşılan Rüveyda geldiğimi görmüştü. Asansöre
yöneldim, dördüncü katta oturuyorlardı. Usulca bindim ve aynada kendime son bir
kez daha baktım. Kırk yaşındaki bir adamın yüzünde liseli bir delikanlının
heyecanı okunuyordu.
& & & & & & & & & & & & &
& &
Gülümseyen gözleriyle kapıda bekliyordu. Hiç değişmemişti. Derinden derine inen
bir yağmur tanesinin berraklığını taşıyan o mavi gözleri yine dupduru, yine
etkileyiciydi. Yıllar insandan pek çok şeyi alıp götürürdü belki ama bir yüreğe
hayat veren gözlerin rengi değişmezdi. O gözler; yine aynı, yine hastalığa
götürecek bir ağırlıktaydı.
devam edecek..
(
Aşk Ağır İntihardır.. başlıklı yazı
Süvari İzci tarafından
30.08.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.