Ey Hayyam!
Üzümü ezerler şarap yaparlar
Özümü ezerler harap ederler
Canımı yakarlar kebap eylerler
Kerem oldum ağladım bugün kör olasıya
İnsanların ateşinde yandım bittim ölesiye
Ah edip küle döndüm kula döndüm
Hava kirlenmiş gri mi gri, is gibi
Su klorlanmış ak mı ak, mis gibi
Toprak çürümüş leş mi leş, pis gibi
Üç kuruşluk aşkların pazarında
Buruşuk kalpleri ata geldim
Sevdaları sata geldim hataları dize geldim
Ben gönlümü yıkadım da geldim
Eskilerimi yakıp da geldim duvarlarımı yıkıp da…
Hakiki aşkı bula geldim.
Eski aşkları yâd edip de yazdım
Ya edip dedim de yazdım, ya edep!
Takındım tavrımı koydum restimi
Çizdim günümüz resmini
Kim kimi istiyor kim kimi seviyor bilen varsa desin
Kimin kalbi kimin kalbinde
Kimin gözü kimin gözünde
Kimin eli kimin elinde
Kimin şeyi kimin şeyinde anlayan varsa
Leyla’ydım apartmanların içinde, dokuz kat hepsi
ayrı bir tat
Asfaltların üzerinde kol kolaydım Mecnun’la,
Çiftken zift mi zifttik artık!
Bir tatlı suya hasrettim metropollerde,
damacanalarda
Arabaların gürültüsünde egzozların kokusunda
Hikâyemizi anlatırdım değme canlara!
Düşerdim açık rögar kapaklarından kanalizasyona dönerdi aşkım
Bir garip derviştim günümüzde
Ben aklımı satıp da geldim şeytana
Gönlümü bırakıp da geldim aşka su katana
Aşkta su kaynatana…
Çöp dağlarını kazdım Ferhat gibi
Şehrin sokaklarını gezdim Şirin’le el gibi
Aklımızı vermiştik yele, aşkımızı satmıştık ele
Kartonlarını topladık, naylonlarını, artıklarını
İnsanların bu şehre kattıklarını, kalp atıklarını
çöp dolusu
Kartondan ve naylondan aşklarını bu şehrin
Ölülerini ve dirilerini gördük bu şehrin
Biz niye sevdik ölesiye Şirin?
Ferhat olsam ne yazar?
Ey âşık!
Aşk açlığı var bu dünyada
Karnın tok ne olur?
Mendiller kâğıttan kalp işlemeleri yok
Perdeler stordan tül arkasında nazarlar yok
Söyle bana Mecnun, de bana Ferhat