Zaman, beklemeden sallanırken hayatın tortusu içinde, biz ise kaç yağmurun penceresinden baktık ömrümüze.
Sevmeler sebepsiz yere değildi. Bir yere de gelmek istemedik. Sadece ve sessizce uyumak istedik. Hiçbir şey ispatlamaya çalışmadım. Sevmelerim sadece sevmek içindi. Nefretlerim sebepsiz, nefes alıp vermelerim de bir amaç için değildi. Ölümüm bile gururlu olsun istedim sadece.
Sonbahar yağmurları içinde, gençliğimin ordan oraya sürüklenen hayali hala gözümün önünde. Korkmayın! Hiçbir yere birikmiyor hayallerimiz, hiçbir yerde de olmayacak. Karanlık odalarda, bir ışık hasretiyle geçireceğiz ömrümüzü.
Uzaklardan gelen kapkara bulutlara bakıp, acaba diyeceğiz, acaba?
Tabiat ise hiçbir zaman olmadığı kadar, öfke ile kusacak kinini bize. Biz ise boş gözlerle ve ölümü beklercesine bakacağız sadece. Ararlından bir çocuk çıkacak, toprağı koklayıp şiirler yazacak sevdiğine, bulutlu güzel bir günün sabahında.
Yorgun, bedeni yorgun, ruhu yorgun bir insanın yazdıkları bunlar. Yaşamaya mecali kalmamış, çelimsiz ve çok güçsüz. Ayrıca çok korkak! Sevmeye ve yeniden heyecanlanmaya korkan bir insanım ben. Hiçbir zaman ilgi odağı ya da ne biliyim öyle bir şey işte; öyle olamamış bir insanım. Yalnızlığın en kuytu köşelerinde kalmış, karanlığı ve bilinmezliği kendine arkadaş edinmiş birinin yazılarını okumaktasınız.
Ne biliyim belki de kimse okumayacak bütün bunları. Penceremden toprak kokusu geliyor ve bir çok şey hatırlatıyor bana yeniden.
Zaman diyorum zaman! Neden en büyük düşmanımsın sen zaman! İki grup oldu daima insanlar; zamanın içinde kaybolanlar ve zamanın üstünde sefahat sürenler. Bir de arada kalmışlar işte.Oluk oluk akıyor insanlar da her sabah evlerinden zaman gibi. Yirmi dört saatlik ömürlerini sürüyorlar. Gece ise senaryolarını okuyup ertesi günün, tekrar uyanıyorlar kendi evrenlerinin sabahına.
Giriş; doğup büyümek farkında olana kadar dünyanın… Gelişme; ne kadar geliştirebilirsen kendini toplum içinde artık! Sonuç;
Söylemeye bile gerek yok zaten.