Ezeli ve ebedi
duyumsadığım tüm hislerden sorumlu olanlardan olamadım işte; katı olmayı
beceremedim gitti…
Ve kabullenmek: Neyi
ama; gerçekleri mi, içimde yaşattıklarım mı yoksa yaşamak zorunda kaldıklarım
mı… Üç boyutlu bir film gibi görüp, hissettiklerim.
Biliyorum; kahramanıyım
bu hikâyenin; ah, keşke senaryoyu da değiştirebilseydim. Senaristin İlahi Gücü
her şeye vakıfken, ben kim oluyorum ki… Öte yandan, kendilerine paye biçenler,
nasıl oluyor da bu hikâyeye dâhil olabiliyorlar; anlamış değilim.
Aslında o kadar basit
ki her şey. Bırakın da yoluma çıkmayın; gidin kendi hikâyenizde ne yapacaksanız
yapın. Ben müdahil olmazken haricimde olanlara, düşün yakamdan. Gidin kendi
denizinizde yüzün, hatta boğulabilirsiniz de. Yeter ki yasak sularda yüzmeyin.
Burası benim bölgem, benim yaşama alanım. İstersem mayın bile döşeyebilirim ihlal
edilen sınırlarıma: Yeter ki, mecbur bırakmayın beni…
Hani gerçeklerden ve
kabullenilmesi gerekenlerden bahsediyorduk da… Bırakın şu ön yargıları, bırakın
da rahat bir nefes alayım. Ben siz olamam ki, siz de ben olamazsınız. Zira
uymam ben çoğunluğa; üstelik ne zorundayım ne de istiyorum. İyiyim ben böyle…
Kırıcı olmaktansa,
kırmaktansa yürekleri naif ve kırılgan olmak bin kez daha iyi.
Asla korkak değilim ama
hesap vermek zorunda olduklarım var: Önce Yaradan, sonra vicdanım ve tüm
sevdiklerim.
Sorumluluklarım var,
inançlarım, ideallerim. Ya zaaflarım; bırakın o da bana kalsın. Ama garanti
veririm ki, oldukça dirayetliyimdir, iradeliyimdir.
Son bir itiraf: Hayat
size rağmen, çok güzel.
Eğer ki; karanlık
gölgelere ve onca kir pasa rağmen, güneş her gün yeniden doğuyorsa; bilin ki
Yaradan umudunu kesmemiş insanlardan. Ve her şeye rağmen, yine dönüyor dünya ve
masum yavrular merhaba diyor hayata.
Tüm kaosa rağmen, her
ne kadar doğa dengesini yitirse de, tabiat aynı coşkuyla büyülemekte gören
gözleri, hisseden kalpleri…
Ne kadar soru varsa
cevabını merak ettiğiniz, alın sizin olsun tüm o sorular; önce kendinize bir
sorun sormak istediklerinizi…
Biraz sevgi tohumu
ekmenizi öneririm kalplerinize, eğer kaldıysa yüreğiniz; biraz vicdan, biraz da
anlayış. Ama en başta maneviyat.
Acımamak elde değil
bazılarına. Yemin ederim ki; nifak ve kötülük vicdana en ağır geleni. Atın şu
külfeti, hadi atın gitsin. Belki biraz hafiflersiniz. Ve yol yakınken, kaldırın
başınızı, en yukarı kaldırın ve sadece hissedin. Zor değil; belki siz O’nu
gönül gözüyle görüp, duyumsamaktan acizsiniz ama şükür ki; her bir adımınız kayıt
altında hem de silinmemek üzere.
Eminim ki GBT’niz
bayağı yüklüdür. Farkında değilsiniz ama işiniz zor her ne kadar yolunda
gitmekte olsa da hayatınız.
Bırakın zulmü, bırakın
şu beşeri kifayetsizlikleri…
Son bir şey daha…
Zaaflarınızla, eksileriniz ve artılarınızla kendinizi kontrol altına alıp,
sadece insan olun en azından deneyin. Bunu borçlusunuz kendinize ve o İlahi
Güce.
Dönün O’na; yüzünüz ve
kalbinizle, sığının ve isteyin, sadece O’ndan isteyin.
Ve af dileyin.
Unutmayın, O’nun haznesi o kadar geniş ki; size bile yer var yaşattığınız tüm
olumsuzluklara rağmen…