Tüm köylü davete gelmiş yemişler içmişler eğlenmişler akşam herkes evine gitmiş köse ve karısı kalan yemeklerle üç beş gün idare etmişler ve evde yiyecek bir şey kalmadığını gören Köse en yakın komşuyla başlayalım demiş. Ama nafile kimse davet etmemiş. O gece aç acına uyumuşlar ve sabah ineğin derisini pazara götürerek en azından karnımızı doyururuz diye ineğin postunu umutsuzca yerde sürükleye sürükleye Pazarın yolunu tutmuş derken post bir kulpa takılmaz mı? Köse postu çekiyor ama post bir türlü gelmiyor hay senin postuna şimdi delinse kimse almaz diyerek kızgınlığını arttıran Köse postun takıldığı yere bir bakmış eski bir kazanın kırık kulpu...
Köse etrafına şöyle bir baktıktan sonra bir de ne görsün toprağa gömülü bir kazan ve kazanın içi altın dolu hemen postu bir kenara fırlatır kazandan bir avuç altın alır ve kazanı saklar. Güle oynaya pazara gider önce bir at alır ve bir sürü öteberi heybesine attığı gibi köyün yolunu tutar. Köylüler Kösenin dolu dolu geldiğini görünce merak ederler, Köse sen bu kadar eşyayı neyle nasıl hangi parayla aldın? Diye hayretle sorarlar.
Köse gururla ah benim akılsız kafam bilseydim postu daha küçük parçalara ayırırdım daha çok para verirlerdi .Ne kadar küçük parçalara ayırsaydım daha çok para edeceğini söylemişlerdi, ama bir daha ki sefere öyle yapacağım, daha çok kazanmak istiyorsan küçük küçük parçalara ayıracaksın diye sıkı sıkı da tembihte bulundular.
...
Uyanık(!) köylüler hemen iş başına geçip hayvanlarını bir bir kesip postlarını ufak ufak parçalara ayırıp pazara götürürler.. Ama pazardakiler bunların akılsızca olduğunu postlar ufak edilerek işe yaramaz olduğunu bilmeyecek kadar cahil misiniz ?diyerek köylülerle dalga geçerler...
Köylüler kızgın ve öfkeli bir şekilde Kösenin evine giderler. Bu adamdan kurtulmamız lazım bizi kandırdı hayvanlarımızın çoğunu kaybettik hemen yakalayıp hapse atalım aç susuz bırakalım ölsün de jandarma bizden bilmesin.
Köylüler, Köseyi yakalayıp hapsederler her gün Köseyi kontrol edip zayıflayıp takattan düşüp ölmesini beklerken, Köse gün be gün şişmanlayıp gürbüzleşir. Köylüler bu durum karşısında adeta çıldırır ve Köseyi köyden kovmanın daha iyi olacağını düşünüp Köseyi kovarlar.
Bu arada meğer hapsettikleri yerde kösenin karısı gizlice gedikten yiyecek veriyormuş.
....
Köylüler : -Bu adamı hapsettik aç susuz bıraktık yine ölmedi.
Üstüne üstlük burayı lağıma çevirdi hemen pisliğini topla da defol git deyip köyden kovarlar.
Aradan birkaç gün geçtikten sonra Köse yine elleri dolu şekilde köye gelir, Köylü sen herhalde ölmek için can atıyorsun. Her defasında elin kolun dolu geliyorsun paran pulun da yok ama bu kadar eşyayı nereden aldın? diye sorarlar
Köse de ahh keşke beni daha çok hapsetseydiniz de çok daha pislik biriktirebilseydim o zaman daha çok para kazanırdım. Köylüler iyice şaşırır halde nasıl ?yani bu işin aslını anlat ta biz de bilelim.
Köse: -Siz beni hapsettiğinizde pisliğimi biriktirdim ve götürdüm Krala sattım çok beğendiler ve karşılığında da bana bir kese altın verdiler ve neden daha fazla getirmediğim için de kızdılar. Bir daha ki sefere daha çok istediler.
(Not: Köse Krala en iyi baldan götürmüştür.)
Uyanık köylüler hemen işe koyulurlar ve herkes çoluk çocuğunu tembihleyip pisliğini sakın başkasının evinde veya evinin önünde yapmasın diye.
Birkaç gün sonra köyü pis kokular sarar ve yakın köylerden hissedilir. Kötü kokulara ama kimse aldırmaz. Köyün ileri gelenleri önce biz götürelim derler. Beğenirlerse tüm köylüyü sıraya koyar yollarız.
sırtladıkları pis torbalarla Kralın sarayına gelirler.
Köylülerin sırtlarında çuvallar gören kraliçe sevinmiş düşünceli köylüler hediye getirmiş diye...
Kral çuvala parmağını batırarak bu torba niye yumuşak hem de pis kokuyor ve gerçek anlaşılınca bunu mu? layık gördünüz diyerek tekme tokat köylüleri saraydan kovarlar.
...
Ah köse ah bu kez senden kesin kurtulmanın zamanı geldi. Köseyi yakalayıp ellerini kollarını bağlayıp çuvala koyalar nehrin kenarına bırakıp düğüne giderler, sen biraz bekle düğünden sonra biz de senden kurtulup düğünümüzü yapacağız diye Köseyi iyice korkuturlar.
Artık Köse için son gelmiştir. Bildiği tüm duaları yarı yamalak okumaya başlar, tam ümidini yitirmişken uzaklarda bir çobanın sesini duyar ve karşı köydeki düğünün sesiyle eğlenerek köseye doğru gelir. Çoban şaşırır bakar ki çuvalın içinde bir ses çoban yaklaştığında çuvalın içindeki sese kulak verir, almam da almam almamda almam diye bir ses.
Çoban merak eder açıp bakar ki bu bizim köseden başkası değil der.
Çoban sorar: -Ne almasın kardeş niye çuvala koymuşlar seni?
Köse: -Hiç sorma başıma geleni şu düğün benim, zorla Kralın kızıyla evlendirecekler ama ben istemiyorum. Ya kızla evleneceksin ya da beni nehre atacaklar ne yapacağımı bilemiyorum çoban kardeş.
Hemen çobanın aklına bir fikir gelir ve der ki; Köse kardeş sen çık ben gireyim hem bu sefaletten de kurtulmuş olurum hem de Kralın kızıyla evlenmiş olurum.
Köse tamam der ve çobanı çuvala koyar koyunların başlına gider.
Köylüler düğünden döndüklerinde sözde köseden kurtulmak için çuvalı kaldırırlar ve çuvaldan ses gelir: Alırım ha alırım diye Köylüler güler ne alırsın? diye sorarlar. Kralın kızını alırım ne olur atmayın beni? der
Köylüler:- Sana öteki dünyada verirler Kralın kızını diyerek çuvalı nehre atarlar.
Oh be nihayet Köseden kurtulduk.diye sevinirler ama bu sevinçleri fazla sürmeden bir bakarlar ki Köse bir sürüyü peşine takmış geliyor.
Köylüler artık kafayı yemek üzereler ya biz seni nehre attık sen ölmedin mi? Kaç canlısın sen?
Köse : -Siz beni nehrin kenarına attınız daha ortaya atsaydınız daha çok koyun getirirdim. Ama ancak bu kadarını getirebildim.
Hemen köyde kim var kim yok herkes nehre koşup atlarlar nehrin akıntısına kapılan dönmüyor geride en son bir Nine kalıyor torunu da nehre atlıyor. Torun boğulurken Nine: Soruyor Oğlum torunum ne diyor?
Köse:-Ne diyecek bir koç yakaladım tek başıma çıkaramıyorum sen de gel yardım et diyor ve ihtiyar kadın da atlıyor...
....
ve nihayetinde köyün tamamı Köy, Köse ve Karısına kalıyor...
Derleyen: Ahmet Teker
Masal Adıyaman Yöresine Ait