Tarih 1992.
Tarsus’ta, küçük bir hastanede…
Bahardı;
ama içimde hiç çiçek açmadı o yıl.
23 Nisan’da ilk ameliyat —
çocukların gülüşüyle sedyelerin sessizliği çarpıştı.
Sonra 5 Mayıs geldi;
benim doğum günüm...
Hayatın bana hediyesi:
ne bir pasta, ne bir mum —
yalnızca ikinci bir ameliyat,
ve biraz daha kemik eksilmesi bedenimden.
Bir hafta yoktu aramızda,
o hastalıkla, o neşterle...
19 Mayıs’ta üçüncü darbe geldi —
bir başka bayramda,
bir başka sessizlikte.
Ayak bileklerimden delindim,
tıpkı sabrım gibi.
Sekiz kiloluk kum torbaları sallandı bedenimden;
sustuğum her gece, ruhuma da bir torba bağlandı.
Ama ben isyan etmedim.
Çünkü o hastane odasında
bir kadın hep uyanıktı:
Annem.
Altmış gün boyunca başucumda…
Yokluk içinde, ama yüreği zengin.
Hem hemşireydi hem dua,
hem şefkatti hem sabır.
On dokuz yaşındaydım.
Ama o yıl…
yaş değil, acı büyüttü beni.
Bugün hâlâ sorarım içimden:
Bu hastalık baskıya gelmezdi hani?
Neden o kadar bastınız üstüme?
Ama her cevapsız sorunun yerine
bir sabır yerleşti içimde.
Çünkü o doğum günü,
aslında bir yeniden doğuştu.
Acıya doğdum.
Ama sabırla hayatta kaldım.
(
Beş Mayıs’ta Acıya Doğmak başlıklı yazı
Söz Avcısı tarafından
13.06.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.