Yıllar mı vurur insanı
sırtından yoksa inanıp, tanıdığını sandıkları mı? Yoksa ikisi birden el ele
verip de bıçaklarlar sebepsiz yere ya da sebebi bilinmeden…
Hani nerede onca insan,
hani nerede… Merak bile etmezken, inanıyorum ki; elbet vardır bir bildikleri.
Demek ki kazanımları benden kıymetliymiş. Afakî umutlarla boşu boşuna
gözlemişim yollarını. Bırakınız yolları, ayrı dünyalara yelken açmışız bilip
bilmeden.
Uzatmıyorum, sebep ya
da süreç değil önemli olan, tek gerçek yargılanmadan; ‘’sevgiden mükellef
müebbet’’almam… Paylaşımların anlık olduğu gün gibi aşikâr. Sosyal statü
bazında çoğu paylaşım: Hani, tok karnına bir draje ilaç yutar gibi.
Ya, son birkaç yıla ne
demeli… Tam anlamıyla bir kâbus idi yaşadıklarım. Adeta seri halinde gösterime
girmiş bir film gibi. İşin kötüsü uyanık ya da değil, yirmi dört saat
gösterimde… Süreç işlerken, kurban rolünü üstlenmek kaçınılmaz oldu benim için.
Ciddi anlamda, ‘’Çığlık’’ isimli şu meşhur seri vizyonda aralıksız olarak.
Gerçek anlamda nefret
ediyorum o kostümden ve içinde her kim varsa. Halis muhlis kim varsa tanıdık,
tanımadık paylaşamıyorlar bu rolü. Büründükleri o insancıl kisvenin ne denli
yanıltıcı olduğunu anlamak ise tam anlamıyla bir yıkım.
Allah’tan tempo son
zamanlarda yavaşlamaya başladı, aşağı doğru seyretmekte grafik. Sebebini
bilmiyorum gerçi ama görünen o ki; ‘’son’’ yazısına az kaldı, umarım ‘’mutlu
son’’ ile biter.
Öncesine gitmek
gerekirse,’’küçük ev’’ tadında bir senaryo idi başrolünü üstlendiğim. Ve öylesine
mutluydum ki; oynadığım ‘’Laura’’ rolünden. Hani şu yetmişlerin ünlü televizyon
dizisi… Gerçi eskilerde kaldı ama eminim ki, hatırlayanlar vardır. Ben ise, bu
mütevazı kimliğimle çok mutluydum önceleri.
Nasıl olduğunu
bilmiyorum ama yeni oyuncuların senaryoya katılımı ile olayların seyri olumsuza
doğru gitmeye başladı. İfadem ise, ne yazık ki; mecazi bir anlam taşımamakta. Ve
hiçbir şey, hiçbir girişimim engel olamadı, onların rollerini ifa etmelerine.
Sonuç mu? Küçük ev tam
anlamıyla hezeyana uğradı. Dört bir yandan saran ahtapot kollarıyla, önce
oksijenim kesildi ve karanlık çöktü dünyama. Yirmi dört saat dünyamı örten
zifiri karanlık… Sebep mi, hayır, ne yazık ki ortada hiçbir sebep de yok, işin
tuhafı…
Ya skor… Gülümspor: 0
ve Çığlık grubu: 10
Kısaca mağlubiyete
uğradığım bir oyun. Ayrıca karşı ekip o denli donanımlı ki ve de inanılmaz
ataklarla sürdü bu yıkım. Tedarikli, plan ve program dâhilinde de emellerine
ulaştılar geçen zaman zarfında. Savunmasız, tek kişilik bir takımdı benimki.
Üstünlüğü sağlamaları kaçınılmazdı, diğer bir deyişle.
Oyunu sonlandırma
zorunda kalarak, oyunda bir şike olduğunu bile bile elim kolum bağlı kaldım… Olayın
bir de iyi tarafı var benim açımdan. İnanılmaz bir mucize vuku buldu bu mağlubiyet
sonucu: Bilmediğim ve içimde saklı bir mucize hem de… Yaradan’ın bir armağanı
belki de hiç ummadığım bir anda ve hiç beklenmedik bir şekilde. Yanı başımda
imiş de fark bile edememişim bunca sene.
Gerçi önceleri de ara
ara karalardım, kısa kısa; anekdotlar, acemice yazılmış şiirler, denemeler. Ve
son bir buçuk yıldır, ciddi bir yaklaşım sergiledim bu yönüme. Biriken ne çok
şey varmış, bir yük gibi taşıdığım. Ve bihaber olduğum ne çok duygum varmış
hayata dair…
Konuşmayı seven biri
olarak, kalemimin de bir dili olduğuna yeni yeni vakıf oldum. Dilimin ucuna
gelip de ifade etmekte zorlandığım ya da söylesem bile anlaşılamadığım ne çok
şey hem de…
Aslında bu, daha hikâyemin
başı, çok başı üstelik.
Üstüne üstük; neyin
doğru neyin yanlış, kimin dost kimin düşman olduğunu net bir şekilde
algılayabildim.
İşin ilginci, son
zamanlarda Matrix’te rol almışçasına, boyut değiştirdim. Gerçek dünyadan sanal
dünyaya adım atmamla oldu boyut atlamam. Hani, bazen de düşünmüyor değilim:
Yoksa önceleri yaşadığım yer mi çok uzakta bir gezegendi ya da ben mi dünyaya
yeni geldim. Tam anlamıyla, bir kafa karışıklığı benimki. Sorgulayıp duruyorum
ama bir yandan da keyfini çıkarıyorum yeni dünyamın. Anlaşılmak ve paylaşmak
adına inanılmaz mutluyum zahir.
Düşünmeden, sorgulamadan
duramam üstelik. Sanırım seviyorum problem çözmeyi, çözebildiğim kadarıyla;
biraz kendimi, biraz hayatı. Artık başarılı mıyım, değil miyim o da tartışma
götürür…
Ve anlıyorum ki;
yaşamam gerekiyormuş tüm bunları… En azından uzay boşluğundan kurtulup, gerçek
dünyaya adım attım beklenmedik bir anda ve beklenmedik bir seyirle.
Son bir şey daha: 2013’e
gömdüm beni üzen her ne ya da her kim ise. Üstelik artık umursamıyorum da
yapılanları ve sebeplerini.
Diğer yandan, tuhaf bir
itiraf dile getirmem gereken…
Beni üzen, kıran, yıkan
herkese sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Yoksa asla ve asla bu cesareti
bulamazdım. Yoksa asla kalemimle yüreğimi buluşturamazdım…
Hoşça kal 2013 ve
öncesi ve tüm kötülükler.
Merhaba yeni hayatım…