Susuyorum sana!
Kulağın sağır olacak bu suskunlukta ve de dudağın çatlayacak
şerha şerha olacak.
Artık o mahcup halini, kırılgan sesini, derya ruhunu fazla meşgul
etmeyeceğim senin.
Susma bana deme!
O edalı tavrını, işveli tarzını, cilvekâr bakışını hesaba
katmıyorum.
Gitme de deme bana!
Ölme de deme!
Deme!
Kahrolası hiçbir şeyi deme bana!
Ben ne yaptığımı bilmiyorum bu yüzden tüketme nefesini.
Kes sesini, aklını alırım senin.
Kendimi sende Suriyeli göçmenler gibi hissediyorum aç biilaç,
çıplak, sahipsiz ve yalnız… Dışlanmış bir o kadar, evi başına yıkılmış, terk
edilmiş, atılmış, itilmiş belki de satılmış. Hayal kırıklığına uğramış bolca,
yüreğinden kirli ayaklarıyla askerler geçmiş, yaşamdan yana umudu tükenmiş,
inandan yana beklentisi yitmiş, kendinden geçmiş bir mülteci gibiyim karşında.
Yardım etme!
Battaniyem olma, sobam, çorbam…
Yokluğuna kalayım öyle, donayım, acıkayım.
Ellerim üşümüş kışın ayazında ellerime eldiven örme!
Karnım acıkmış savaşın ortasında mideme tokluk olma!
Üşümüşlüğüm kalbidir acıkmışlığım… Acımışlığın olmasın bana!
Yardımını istemiyorum, git benden. Başka yaralara derman ol,
açtığın yaraya ilaç olamazsın sen! Ne hale soktun beni, ne hale getirdin? Övün
bu kadar tesirli olabilir mi bir insan başka bir insan üzerinde? İmtihanımsın,
hep kaldığım sen dersinde…
Susuyorum sana!
İsyanım sana kabul et, gönder gözyaşlarından kurulu ordunu. İlle
de sözlerini sal üzerime, değsinler hücre hücre canıma, varil bombasına benzer
sözlerin. Boşalt üzerime… Göz göz olsun ruhum, nokta nokta infilak etsin canım.
Vur beni, bombala yüreğimi, altını
üstüne getir ve salyanı akıt öldükçe ben, gözlerini aç kocaman kocaman ben
yandıkça sevinç turu at cesedimin üzerinde, oyna feryadımın eşliğinde, takma
beni, önemseme, ciddiye alma, muhatap kabul etme, reddet, sil beni lügatinden,
cebinden, kalbinden çıkart aklından, yok say, unut beni, öldü bil.
Bana kurşun kâr etmez, tek sözün yeter öldürmeye. Bana idam
için darağacına lüzum yok, kirpiklerin yeter salınmam için. Bir bakışın vurur
beni, bir işven süründürür. Ağzının içine bakıyorum, düşüyorum hatta… Gözlerinin
derinine dalıyorum, boğuluyorum billah. Sana bakınca unutuyorum kendimi,
yitiriyorum benliğimi. Bu da işgal değil mi, sömürünün başka şekli değil mi?
Susuyorum sana…
Belki de bütün kalabalığım kimsesizliğimdir. Tekliğimdir
ruhen. Yüreğim susuyor. Şiirlerim konuşsa ne olur ki? Manası var mı? Aksisedası…
Muhayyel bir hisse yelken açmak değil mi ki peşinden koşmak? Kapısında bir şuh edalının, bir şivekârın
yahut cilvenazın bir katre su dilensin. Reva mı bu cana, deva mı? Devam mı
aşka, asla!
Ve susuz kalsın yüreğim bırak! Her şey serap olmaz mı bana? Her
yer çöl kesilmez mi? Şimdi sen o sahranın gülüsün ben o sahranın bedevisiyim. Sen
ol sahranın güneşisin ben kumuyum. Sen muhteşemisin bu âlemin ben müptezeliyim.
Sen Leylası oluyorsun vaktin ben Kays' ı oluyorum. Sen Züleyha’sı tahtların, ben Yusuf’u zindanların…
De bana b-Elam, aşk yoktur bir et parçasıdır solunda…
Dünyaları sığdırmışlar da seni sığdıramamışlar ona.
Sana küfretmek istiyorum ama terbiyem el vermiyor.
Sana ağzı dolusu kusmak istiyorum ama yapamıyorum kahrolası…
Sana kıyamıyorum anla hali pür melalimi!
Anla sana olan misilsiz hislerimi!
Hadsiz sevdamı…