Sebepli sebepsiz,
zamanlı zamansız, yerli yersiz ben bile bilmezken yaşadığım hayal kırıklıkları…
Üstelik somut bir gösterge de olmaksızın.
İncir çekirdeğini
doldurmaz üstelik çoğuna göre ama ben benden sorumluyum herkes nasıl kendinden
sorumluysa.
Ne zaman bir şeyler
yolunda gitse, illa ki tersine dönecek gidişat. Neden, nasıl, kim önemli mi…
Ansızın bastıran ahmakıslatan
gibi, hayır ahmak da değilim ki. Zaten başıma ne geldiyse hep güneşi görmek
isteğimdir tek sorumlusu. Mevsimler bile şaşırmışken kim oluyorum da olumsuz
gidişata dur diyeceğim. Ve tek çözüm: Başımı kuma gömmek. Tam bir devekuşuyum işin
aslı ya da ara ara Polynna modunda gezinip durmadım mı ömür boyu. Al başına
bela: Ne görmezden gelmekte çözüm ne de siyahı beyaza boyamakta. Aslında tek
çözüm; gerçekleri olduğu gibi kabullenmek. Bu da oldukça can sıkıcı. Hoş geldin
gerçek dünyaya. Zaten gerçek, gerçek olalı hep tek düze hayat. Ara sıra pembe
bulutlar uçuşabilmekte ve al sana; mantık ve duyguların bitmek bilmez savaşı.
Sağduyu ve mantık…
Karmaşa ve beklenti… Gerçekler ve istekler…
Ya insanlar… Var mı
hala bir umut? Çelişkili bir konuya daha hoş geldiniz.
Bazen sorarım kendime:
Hayvanlar gerçekten de bunca sevgiyi hak ediyor mu, diye. Kesinlikle doğru bir
tutum. En azından ne ihanet ediyor hayvanlar ne yan çiziyor ne de yalanlar
sıralıyorlar ardı sıra.
Ama yine de elbet
vardır kıyıda köşede kalmış üç beş hayalperest. Yok mu yoksa ya da ben mi rast
gelmedim?
Bırakınız düş gücünü en
azından idealist bir kesim de mevcut az olsa da aramızda. Hayır, hırs anlamında
demedim, kendi doğrusunu benimsemiş, kanıksamış insanlardan bahsediyorum:
Kırıcı olmadan, engel koymadan ve canla başla mücadele verenler…
İnanılmaz bir mozaik ve
içinde her çeşit profil barınan…
Ve alt kümeler, ortak
bir gaye için bir arada bulunan.
Yanlışlar gerçek
hayatta doğruları götürmese de az iz bırakmıyor hani: Söylenen yalanlar; ardı
arkası kesilmeyen Ve zincire eklenen sayısız halka… Ara sıra kopabilmekte de bu
zincir hem de en zayıf halkadan. Halka dedim de, şu korku filmi geldi aklıma.
Az düşlerime girmemiştir. Gerçek hayatta da böylesi kâbuslar görmek oldukça
mümkün. Öyle ki; bazen bitmesini istediğiniz bir kâbus gibi zaman zaman
yaşananlar. Tam tersi de olası; bitmesini istemediğiniz bir rüya sürüp
gidebiliyor yaşanan hoşluklar neticesi…
Bir yanda yarısı dolu
bir bardak ve susuzluğunuzu giderdiğiniz ve diğer yanda yarısı boş bir bardak
asla susuzluğunuzu gidermenizin mümkün olmadığı. Ve sırada bekleyenler: Kime ne yetebilir ki hayat denen bu düzenekte…
Netice itibariyle; ardı
arkası kesilmeyen istekler, bitmek bilmez hırslar ve egosantrik nice insan.
Ve madalyonun diğer
yüzü: İçinizi ısıtan sıcacık kalpler başınızın üstünde parlayan güneş gibi.
Tam bir kaos ve
eklentiler sürüp gitmekte beklentilerin eşliğinde. Yeri geldi mi de suçu kadere
atıyoruz diğer yandan. Ve koyuyoruz son noktayı: Kahpe kader…
İstediğiniz kadar içsel
bir yolculuğa çıkın hatta sayısız çözüm üretin sayısız sorunun cevabı olarak.
Ama bir gerçek var ki; her yeni gün ve her yeni an sayısız problem ile arz-ı
endam etmekte. Ne sihirli bir değnek mevcut elimizde ne de mucizevî bir tutum
geliştirebiliriz, tabii ki mücadeleyi bırakmadan ve dualarımızın eşliğinde…
Umutları yitirmeden
yürüyebildiğiniz kadar yürüyün bu uzun ve değişken yolda farklı insanların
eşliğinde ama önce içinizdeki o değeri koruyun.
Bırakın ani bastıran çağnaklarda
ıslanın hatta savrulun da savrulabildiğiniz kadar. Siz kendinizi bildikten
sonra hiçbir şey ya da hiç kimse yıldırmamalı sizi.
Sadece siz ve size
eşlik eden güzellikleri dâhil edin hayatınıza, ne varsa sizi mutlu eden. Tabii ki
mantığın da sesini duymazdan gelmeyin asla ama paralel seyretmeli duygular
mantığın yanında. Yoksa çıkar mı tadı hayatın…