devamı_______________

Üçüncü sınıfın sonlarıydı. Yapım eklerini anlatacaktım.-Cu eki tuzun sonuna gelince tuzcu-nun yeni bir sözcük olduğunu çoğunluğu canavar gibi olan sınıf kavrayacaktı fakat Gülcan ve onun seviyesinden biraz daha yüksek birkaç kişiye nasıl anlatmalıydım?

  Bir örnek yapmıştık, Gül can’da ki o bakışları göreceğimi biliyordum. Yine bir çift siyah göz ve ben!

   15 tane balon şişirmiştim. Her biri üzerine bir yapım eki yazmıştım kalın kalemle. Bir sürü nesne getirmişlerdi evlerinden. Ucu yıldızlı bir sopa yapmıştım, bu bizim sihirli değneğimizdi. Nesnelerimizi Gülcan dizmişti masaya. Balonların her birini bir öğrenci tutuyordu. Sihirli değnek ilk önce Gülcan’da kalmıştı.

--Luk  ekinin olduğu balonu istediğin bir nesneye itele bakalım sihirli değneğinle,yepyeni bir sözcük oluşturabilecek misin?Hadi bakalım..

Fincana doğru itelemişti.

-Yeni sözcüğün ne oldu Gülcan? İtelediğin nesneyle balondaki heceyi birleştirerek oku bakalım.

—Fincan-luk dedi.

—Böyle bir sözcük duydun mu? Peki!

—Hayır öğretmenim.

—Sihirli değneğini başka tarafa yönlendir bakalım, dedim.

Luk yazılı balonu tuz nesnesine götürdü, Tuz-luk olur öğretmenim, yol resmi var yolluk ta olur dedi.

—Tuz ile tuzluk aynı şey mi Gülcan dedim.

—Hayır, tuzluk tuzun kabı demişti. Sihirli değneğin balondaki heceyle nesneye dokundu, bambaşka bir sözcük çıktı değil mi?

—Evet, öğretmenim, dedi ve devam ettirdi değnekle balonları nesnelere taşıdı, göz gözlük, kitap kitaplık, okul okullu vs...

—Aferin kuzucuk... Kolaymış değil mi yapım ekleri ve onlardan oluşan türemiş sözcükler...

—Evet derken gözlerindeki o masum ışıltıyı yakaladığım için yine mutluydum.

     İp atlamak bir kız çocuğu için en eğlenceli oyunlardan biridir. Bizim çocukluğumuzda öyleydi.

Bir beden eğitimi dersiydi. Kuşanmıştık iplerimizi. Atlıyorduk özgürce. Yükseldikçe havaya coşuyorlar, sayılar kahkahalar birbirini kovalıyordu. Arkamı döndüğümde bahçenin alt tarafına oturmuş “ben yapamıyorum” ifadesini kuşanmış yine aynı iki göz...

İnanamadım önce.”Yoksa” dedim, ip atlayamadığını düşünmek istemedim.

-Gülcan benden sonra sensin, dedim.

-Hayır öğretmenim,ben atlayamam ..

-Bir deneyelim istersen dedim.

Bir sıkıntıyla ipin önüne geldi. Yine mahcup edasındaydı. Bir! Diyorduk, ip ayağının altına geldikten sonra zıpladığı için kalıveriyordu. Önce hızlı zıplama çalışmaları yaptık. Seri olarak zıplayamadığı için akabinde ipe ayak uydurma... Artık öğrenciler de bu sorumluluğu üstlenmişti. Her teneffüs dur durak dinlemiyorlardı. Üç gün beş gün derken Gülcan da onlar gibi ip atlar olmuştu.

Sürprizi göstermek için beni dışarıya çağırdıklarında, Gülcan tekerlemeyle atlıyordu.

   Bir kız çocuğunun ip atlayamadan büyümesine izin vermemiştik. Yine yatağıma uzandığımda Gülcan’ın o iri gözleri karşımdaydı. Öğretmenlik buydu benim için. Mutlu gözler, rahat bir vicdan, yorulmuş ezgin vücuda deliksiz bir uyku...

   Öğretmenlik yürek işidir, sabır işidir ve çok fedakârlık ister.

Hasta ziyareti yaptılar çok çok. Yürek yaram lösemiden vefat eden öğrencime.Adına kitap bile çıkardığım bu öğrencimde dostluk hediyeleşme ve paylaşmanın anlamına somut adımlar attılar...

Küçük bir gofret kutusuna koyduğu küçük bir kalem ve selpak mendilin yanına “Aldığım hediyeyi ben de senin kutuna koyabilir miyim? “dediğimde yine bir çift gözü içimde hissetmiştim Gülcanla..Saçsızlığını  örtecek bir şapka ve arzu ettiği küçük radyoyu kutuya koymuştum yürek yaram Osman’ım için.

Çocuk kalbiyle ettikleri dualar..Keşke böyle bir hastalıkla tecrübe etmeselerdi bir çok şeyi.Ben bunları farklı şekillerde öğretebilseydim dedim ama çok hüzünlü günler yaşamıştık, beraber üzülmeyi ve ağlamayı da öğrendik yüreğimize taş basarak.

   Yıllar su gibi geçmişti.Beşinci sınıf mezuniyet töreninin bitiminde kucakladım Gülcan’ı..

Canım kızım, derken kalbi hızlıydı, ağlıyordu.

—Seninle beş yıl boyunca çok güzel ve özel günler geçirdik bir tanem, bundan sonra yanına olamayacağım her an. Sana söylediklerimi uygularsan başarısız olmayacaksın. Çok tekrar. Herkes üç yapıyorsa sen beş, altı canım. Kendini çalıştığın konu içinde hissedeceksin. Bazen Kanuni, bazen Mehmet Akif bazen sıfat, bazen madde, atom... Sınıfta kodladığımız gibi. Öğrenmen hızlanacaktır bir tanem. Mutsuz olmayacaksın.

   Boynuma sarılırken son kez tüm heyecanını sevgisini güvenini omuzlarımda bırakmış gibiydi.

—Üzülme yavrucuğum. Hala aynı okuldayız, dedim. Sadece orta kısma geçtin, dedim.

Altıncı sınıf başlarında Sosyal Bilgiler dersinden yazılı olmuşlardı. Gülcan mutluluk dolu bir çift göz ile yanıma doğru koşuyordu.

—Öğretmeni mm! Öğretmenim mm! Senin dediğin gibi yaptım.80 aldım Sosyal Bilgilerden. En yüksek notlardan biri. Kendimi konuya dâhil ettim, çok tekrar ettim. Sizi çok seviyorum öğretmenim.

 Derken koca genç kız kucağımda iyice küçülmüştü birinci sınıftaki Gülcan gibiydi.

    Akabinde dolaba döndüğüm yüzümü görmesini istemiyordum. Sevinç hıçkırıklarımı tutmaya çalışırken boğulmuştum sanki...

İnanıyordum artık,gözüm arkada kalmayacaktı....

 

 

 

      

 

 

                                                                                                      nilüfer zontul aktaş

( Bir Çift Siyah Göz başlıklı yazı Zontul tarafından 23.03.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu