Arkadaşları
Süleyman’ı çok severlerdi. Bu sevgi normal arkadaşlık sevgisine dayanmıyordu.
Süleyman’ın sınıfta dersleri kaynatması onların işine geliyor, onun sayesinde
sözlüye kalkmaktan kurtuluyorlardı.
Süleyman; genellikle Türkçe, tarih,
din bilgisi, felsefe, milli güvenlik, sosyoloji,coğrafya gibi derslerde
kendisini gösterirdi.Öğretmen tam açıklamalarda bulunacağı sıralarda parmak
kaldırır ve o günkü konu hakkında konuşmaya başlardı.Bazen kendini tutamaz,tahtaya
fırlar ve tebeşiri de alıp tahtada bir şeyler karalar, uzun uzun bildiklerini
anlatırdı.Mesela o günkü konu kurtuluş savaşı mıydı, Atatürk’ten
bir başlardı,İnönü,Çakmak,Karabekir, Cebesoy, Çerkez Ethem, Kuvayi
Milliyeciler, Efeler… derken bir bakmışsınız zil çalmış, dersin sonu gelmiş…
Süleyman
anlatırken sesini bazen alçaltır, bazen birdenbire bağırmaya ve Hitler gibi el
kol işaretleri yapmaya başlardı. Bütün öğrenciler bir yandan kendisini ilgiyle
dinler,bir yandan da kıs kıs gülerlerdi.Öğretmen ise bu kadar bilgiyi nereden
elde etti diye duraklar ve dakikaların dolduğunu fark edemezdi…
Ali, onun nasıl
bu kadar bilgili olduğunu merak ediyordu. Bunu anlamak için onu takip etmeye
karar verdi. Evvela, zaman zaman çantasından çaktırmadan bir iki kitap
çıkardığını ve teneffüslerde sınıfta okuduğunu gözlemledi.Yine, gizli gizli
takip ettiği günlerin birinde yolda ona rastladı.Süleyman onu fark
etmemişti.Dur bakalım nereye gidiyor diye Süleyman’ın peşine takıldı. Sınıf
arkadaşı acele adımlarla Konak Mahallesi’ndeki sokakları arşınlıyordu. Ali de
onun arkasından… Eski ve büyük bir binanın önüne geldiler. Binanın üzerinde
Milli Kütüphane yazıyordu. Süleyman’ın ardından o da kütüphaneye daldı. Bu
binaya ilk defa giriyordu. Aslında böyle yerlere girmeye alışık değildi. Ancak
Süleyman’ın sırrını çözmeliydi. Çünkü kendisi de çok meraklı bir çocuktu.
Merdivenleri çıkıp
ikinci kata ulaştığında kitaplarla dolu odaların birinde Süleyman’ın bir
kadınla görüştüğünü fark etti. ona görünmeden bir müddet onları izledi.
Arkadaşı raflardaki kitapları karıştırıyor, herhalde beğeneceği bir kitabı
seçmeye çalışıyordu. Müdüre Hanım da ona yardımcı olmaya gayret ediyordu. Bir
müddet sonra Süleyman okuyacağı kitabı seçmişti. Deftere kitabın adını
yazdırmış ve Ali’yi görmeden kütüphaneden ayrılmıştı.
Ali, bir müddet
kütüphaneyi gözden geçirdi; kitaplara, dergilere baktı. Müdüre Hanım’dan
kendisinin kitap alıp okuyabilmesine izin olup olmadığını sordu. Hemen kaydını
yaptırdı ve o günden itibaren o da kütüphaneden kitap almaya başladı.
Bir müddet sonra
Ali de sınıfta parmak kaldırmaya, o da tartışmalara katılmaya başlamıştı. Tıpkı
Süleyman gibi teneffüslerde ve boş derslerde kütüphaneden aldığı kitabı çıkarıp
sırasında okumaya çalışıyordu. Süleyman ilk olarak onu bu halde görünce
şaşırmıştı. Hele hele ilerleyen günlerde Ali’ye kütüphanede de rastlamaya
başlayınca Süleyman adamakıllı tuhaflaşmıştı. Bazen sırasından fırlayıp aniden
Ali’nin önündeki kitabın kapağını çeviriyor, onun ne okuduğunu merak ediyordu.
Derslerde Ali’nin yanının boş olduğunu görünce hemen onun yanına damlıyordu.
Süleyman, sırrım
ortaya mı çıktı diye düşünürken, Ali kitap okuma aşkının kendisine kazandırdığı
mutlulukla yoluna devam ediyordu.