Şaziye, yaklaşık on yıllık
devlet memuruydu. İşine sadık, verilen görevleri titizlikle yerine getiren ve
mükemmeliyetçi bir yapıya sahipti.
Günlerden Cuma’ydı. Mesainin bitmesine bir-iki saat
kalmıştı. Rahatlamaya başlamıştı. Yorgun bir hafta geçirmişler ve tatili hak
etmişlerdi. Ertesi gün iyice dinlenmeliydi.
Bunları düşünürken birden sol gözünde yıldızlar parlamaya
başladı, az bir süre geçtikten sonra yıldızlar daireler çizen noktacıklara
dönüştü. Sol gözünü karanlık basmıştı. Masasının üzerindeki evrakları, zımbayı,
delgiyi, kalemleri tek gözüyle görmeye başlamıştı.
“Eyvah” dedi içinden.
“Migrenim başlıyor.”
Böyle durumlarda hemen bir Türk kahvesi söyler, yanında
bulundurduğu limondan altı yedi damla kahvesinin içine sıkar, migreni geçsin
diye bu karışımı içerdi. Ancak, bugün hazırlıksız yakalanmıştı. Ne kahve
söyleyebilecek durumdaydı, ne de limon vardı ortalıkta.
Bu arada auralar sağ gözüne sıçramış, sol gözü açılmaya bu
sefer sağ gözü kapanmaya başlamıştı. Dairedeki memur arkadaşlarının az sesli
konuşmaları bile kendisine dokunmaya, yanan florasan ışığı da kendisini iyice
rahatsız etmeye doğru gidiyordu. Başını yavaş yavaş kaldıramadığını anladı,
şakaklarında ağrılar hissediyordu. Gözlerindeki böcelenmeler, kafasında ağrılar,
midesinde bulantılar adeta saldırıya geçmişlerdi.
Tutuna tutan müdürün odasına kadar geldi. Odadaki eşyaların
bir bölümünü görebiliyor, bir bölümünü göremiyordu. Kafası kazan gibiydi.
“Müdür Bey, migren başladı efendim ben rahatsızım, izin alabilir miyim”
dedi…Müdür, Şaziye Hanım’ın bu durumuna daha evvelden alışıktı. Hemen izin
verdi.
Şaziye’yi arkadaşı Ayşe kurumun önündeki minibüs durağına
kadar geçirdi. Minibüs yolculuğu Şaziye’ye bir günlük yolculuk gibi geldi.
Nihayet kendisini eve güç bela attı.
Hemen yatmak istiyordu, sessiz odada karanlıklar içerisinde
uyumak, uyumak,uyumak…Ancak midesinin çok bulanmaya başladığını, neredeyse
istifra edeceğini anladı. Bunu düşünür düşünmez hemen öğürtüler gelmeye
başladı. Hemen lavaboya fırladı. Midesi kazınıncaya kadar kustu, kustu…
Biraz rahatlar gibi oldu. Aklına bir şeyler atıştırmak
geldi. Ancak ne bir şey yiyecek, ne de bir şey içecek hali vardı. Odasına
çekildi, perdeleri iyice kapattı, yorganın altına girdi, gözlerini kapattı.
Hiçbir şey düşünmek istemiyordu. Kendinden geçti…
Şaziye; çok çalışkan, çok titiz davranan, işleri mutlaka
zamanında bitirmek isteyen, çok idealist, her işi dört dörtlük yapmayı kural
edinmiş bir memurdu.
Sık sık migrene yakalanmasının sebebi mükemmeliyetçi bir
yapıya sahip olmasından kaynaklanıyordu. Halbuki biraz tolerans tanısa ve
hayatta hiçbir şeyin dört dörtlük olamayacağını kavrasa bu rahatsızlığa büyük
darbe indireceğini daha çözememişti.