Çaresizliğin en çok
kendini belli ettiği bir kavram, adına şiddet denen.
Özellikle son
zamanlarda aile içi şiddet oldukça yer almakta gerek gündelik hayatta gerekse
basın ve medyada.
Gün geçmiyor ki yeni
bir şiddet vakasıyla karşı karşıya kalmayalım.
Kadın cinayetlerinden
tutun toplumun pek çok alanında sıra sıra haberlerle sarsılıyoruz toplum
olarak. Burada toplum kelimesini kullanmam aslında pek de önem arz etmemekte
zira ateş düştüğü yeri yakar her defasında.
Kısaca tasvir etmek
gerekirse; bir şiddet toplumu olduk üstelik hiçbir ayırım yapmadan. Zira eğitim
seviyesinin değişken olması da pek önem arz etmiyor. Eğitimli ya da eğitimsiz
ya da yaş mefhumu bile pek değişkenlik göstermiyor örnekleri görüp
incelediğimizde.
Çaresizlik ise en yürek
burkanı. Bir anda ve ansızın şiddet eğilimi ile karşı karşıya kalan mağdur
payına düşeni yaşıyor ve karşılık bile veremeden her türlü saldırı ve şiddete
maruz kalıyor.
Faili meçhuller de
ayrıca sıkıntı yaratmakta. Sırra kadem basan suçlu oldukça tedirginlik de yaratabilmekte
geneli itibariyle.
Öfke cinayetlerinden
tutunuz gerek planlı gerekse plansız pek çok badire geçmekte kayıtlarda. Devlet
koruması altına alınan mağdurlar bile şiddete maruz kalıp hayatını
kaybedebilmekte.
Gerçek olan argüman şu
ki; şiddet vakaları inanılmaz yüksek seyreden bir grafik doğrultusunda
toplumsal yaramız oldu hele ki son bir iki yıl zarfında.
Eğitim seviyesi ve
maddi anlamda yeterlilik olsa dahi bir şekilde opsiyonsuz örnekler mevcut.
Sayısal artış ürkütücü
boyutta üstelik. Nitelik ve nicelik farkı olmaksızın da…
Boğazı kesilen
kurbanlardan tutun her türlü işkence ve tacizin boyutsuz yaşandığı sayısız vaka...
Bunlar bizlerin gözlemlediği. Madalyonun bir diğer yüzü ise gün ışığına
çıkmamış ve gizli saklı yaşanan aile içersinde vuku bulan olaylar..
Medyada çıkan haberler
ise ne yazık ki bazı hastalıklı zihniyetlerce uygulanıp bire bir
uygulanabilmekte de. Kısaca rol model alınan profiller.
Hele ki yasalardaki
kanun boşlukları ve sıfır tolerans da oldu mu caydırıcı yönü tartışılır hale
geldi. Zira şiddete asla ve asla tolerans tanınmamalı. Bunun gerçekleşmemesi ve
tanınan af caydırıcı olma özelliğini uzaklaştırıyor.
Görünen o ki gerekli
önlemler alınmadıkça daha pek çok vahim olay yaşanması ihtimali yüksek.
Katil profilleri
olaylar ve yöntemler baz alındığında oldukça anormal tablolar göstermekte.
Şiddet uygulayan kişinin ruh sağlığı ve akli dengesi oldukça tartışma götürür.
Zira şiddete meyilli insanların normal olduğu asla ve asla iddia edilemez.
Öldürme eğilimine göz
attığımızda ise kan donduran sayısız olayla karşılaşmak mümkün. Cinayeti
işleyip maktulü parçalama yöntemine giden insanlıktan nasibini almamış sayısız
suçlu…
Öfke, kin ve paranoya
üçlüsü. Bu da işaret etmekte ki oldukça patalojik kişilik yapıları ile karşı
karşıyayız. Potansiyel katil profili tartışma götürür. Pek çok anominin
yaşandığı, ruhsal dengesini yitirmiş kişilik bozuklukları.
Belirli bir strateji uygulanmadığı
için de ne yazık ki önü alınamamakta bu tip olayların. Mobese kayıtları ise
önemli bir etken gerek izleme gerek şahsı tahlil etmede ve gerekse bilgilenme
açısından. Ne yazık ki bu açıdan da halen sıkıntı yaşanmakta ülkemizde çünkü
mobese uygulaması olmayan pek çok yer halen mevcut.
Gündelik hayatta bile
öfke bir iletişim yöntemi olarak görülmekte ve rol model alınan onca insan.
Cezayı aldıktan sonra
ise iyi hal durumunda tekrar serbest kalabilmekte suçlular.
Çözümsüz olduğu
tartışma götürür şiddet olaylarının önünü alma açısından. Zira gerek öfke
kontrolü gerekse eğitime verilen ehemmiyet bir şekilde bu tip olayların önünü
almada yardımcı olacaktır.
En çok önem arz eden
ise bilinçlenmiş bir toplum. Ve aile ve sosyal politikalar bakanlığına da
oldukça iş düşmekte. Yurt genelinde özellikle geri kalmış bölgelerde gerek kadınlarımıza
gerek geneli itibariyle eğitim teşvik edilmeli ve vatandaş pek çok açıdan
aydınlatılıp bilinçlendirilmeli. Kısaca zincirleme bir etkileşim pay edilmeli
pek çok kurum arasında. Emniyete düşen görev ise asla yadsınamaz.
İşsizlik gibi kanayan bir
yara ise bu tür vakalarda ön sırada yer almakta. Eğitimli ve çalışan kadın
sayısı arttıkça bir o kadar ayaklarına basan kadınlarımızın kendini koruması
olumlu bir seyir izleyecektir.
Tek taraflı bir çözüm ne yazık ki yetersiz.
A’dan Z’ye gerek kurumsal olarak gerekse bireyler olarak interaktif bir çalışma
ve strateji uygulanmalı. Mağdurlara tüm olanaklar tahsis edilip güvenli ve
sağlıklı ortamlar sağlanmalı. Bu açıdan teknolojinin nimetlerinden faydalanıp,
uzmanların da işbirliğini eklersek büyük olasılıkla şiddet olayları gün
geçtikçe azalacaktır. Sağlıklı bir toplum ve sağlıklı bir gelecek için herkes
üzerine düşeni layıkıyla yaptığı takdirde bu olayların nihayete ermemesi için
hiçbir engel olamaz.