Yokların
İzinde
Her an üzünç, her daim çözümsüzlük
Sevmelerden, sevilmelerden payıma kalan
Çaresizliklerle boğuş, hainlerle savaş
Her defa yenik düştüm kirpiklerin ağırlığına
Acılarımı, sitemlerimi, nisyanlarımı haykırdım
Beni hayata bağlayacak seven biri olmadı.
Ellerimi avuçlarında tutacak kollarıyla saracak
Bir ipek yumağı yoktu!
O yoklar değil mi, hayatı bize zehir eden
Sayrı nöbetleri beynimi kemiriyor
Kentin tekmil caddelerine, meydanlarında
Usanmadım, yorulmadım, seni aradım
Gecelerin günahını, puslu sabahlara yazdım
Tere battım, yüzümde çılgınlık alâmetleri
Başımı nereye çevirsem seni gördüm
Sen yoktun!
Yorgun dalgaların serildiği kumsallara
Resmini çizdim kanımla taş duvarlara
Dere boylarında söğütlere seni anlattım
Kent seni bekliyordu, gelmeyecek seni
Rüzgâr adını verdiğim çiçeklerime saldırıyordu
Kentin en yakışıklısı, en yoksuluydu evim
Haşin rüzgârlar dolaşıyordu sensiz odalarda
Günlerce avareliğin varoşlarında dolaştım.
Sen yoktun…
Yoklar kâbus oldu çöktüler üzerime
Suya hasret ekinler gibi büktüm boynumu
Tanrı katına çıkacağım günahlarımın hesabına
Anısız insan olmaz da, toplanıp gelseler ne fayda
Sokak lambalarını söndürdü altın ışıklarla sabah
Güneşin sıcak yalazları okşar sırtını gariplerin
Sahillerde sabahladı sazların melankolik ezgileri
Madenlerin dehlizlerinde mahsur kalmış zaman
Şiirlerime yasaklar koyarken kentin haramileri
Sen yoktun…
Yas tutma vaktidir uçsuz bucaksız yokluklar için
Viran bahçede hüzün çiçekleri büyüyor sessizce
Ben ki, çoktan alıştım sessizliğin sesine
Yoksun!
Neredesin sen?
Dinmez ER / Çeşme / 2012. 07. 15 /