Bugün akşam üzeri öyle sıkıldım ki, ruhum burkuldu birden. Nedenini
bilmiyorum, üşüdüm birden. Ellerim, ayaklarım soğuk, ruhumda inanılmaz bir
hüzün dolaştı bulut gibi. Evimi özledim belki, belki vatanımı. Ayaklarım
birden dışarı götürdü, yürüdüm. Evleri, bahçeleri geçtim, birden ormana
girmişim, öyle güzel, öyle huzurlu idi ki, inanmak zor. Sanki kayıp olacağım
sandım, o kadar sık, derin ve bir o kadarda güzel. Ağaçlar heybetli, öyle
güzel kokular geliyor ki, o çiçeklerin güzelliğini anlatmam mümkün değil.
Bir yandan bir kuş daima ıslık çalıyor, ben aldırış etmeden yürüdükçe, sanki
nereye? Nereye, bu orman çok ıssız ve ucu bucağı yok mu diyordu, yoksa neden
kederlisin mi diyordu. Islık eşliğinde yürümeye devam ettikçe, güzellik
arttı ve kenarda o kadar güzel evler göründü. Sanki önümde koşturan
sincaplar yol gösteriyor. Biraz olsun ormana yayılmıştı hüzünlerim, sanki
ormandaki huzur ve çiçek kokuları beni başka hayallere yöneltti. Bir kaç
arı, öyle güzel kanat çırpışında, o güzelim çiçeklerin arasında bal
topluyordu. Öyle sevimli idiler, durup okşayasım geldi, hiç arı okşanır mı
diye düşündüm ve gülümsedim. Neyse, evlere yaklaştığımda birden müzik
sesleri geliyordu. İster istemez o yöne baktım, gördüğüm manzara şaşırtmıştı
beni. Devasa bir şato, havuzunda bir hanım elinde içki kadehi, karşısında
bar ve masa, tam karşısındaki plazma televizyonu seyrediyordu. Ben üşüyordum
biraz önce, elim ayağım buz kesiyordu, içim üşüyordu. Kalbim, yüreğimdi
üşüyen. Birden bende havuzda olsam ve içsem belki hüznüm bertaraf olur,
üşümem diye düşündüm. Ama ben içmem ki, hayat burada da sınıfta mı bıraktı
yoksa, yaşam bu mu? Birden tepemdeki bulut kendine gel der gibi surat astı,
birden bire bütün bedenim ısındı, ateş bastı. Seni düşündüm, kendimden
geçtim. Nasılsın diye, neredesin diye. Mesafelerin önemi var mı sence?
Oradaki senin sıkıntındı beni bu hale sokan ve bugün üşüdüm. Sana nasılsın
diyorum, iyiyim diyorsun. Özledim diyorum, bende diyorsun. Ne oluyor
yüreğime o zaman, neler saklıyor, neler gizliyorsun, bilemiyorum. Senin
derdini neden yolluyorsun uzaklara, üşüyorum işte. Her zaman ketumsun sanki
beni sevmiyorsun, ne yapayım bilemiyorum, bunalıyorum işte, kendimi ormana
atacak kadar. Bir gün orman yutar mı dersin?
İşte bugün ki halimi görsen, sende üşürdün eminim. Öyle çok şeyler var ki,
üşümemiz için aslında. Her gün ağlasam ne çare, giden hayat geri döner mi
bilmiyorum, asla dönmez. Onları hoyratça harcadık. Alışkanlık, düşünmeden
edemiyorum işte. Geçmişin izleri kolay silinmiyor, illa düşün diyor, üşü
diyor. Bu güzelim ülkede neden huzurlu değilim? Yastığımı istiyorum...
Emanette hissediyorum, öyleyim de. Dokunmak istediğim her şeyi, bin kez
düşünmek zorunda mıyım? Ama öyle, sende bilmiyorsun işte. Sende beni
düşünüyorsun, ne yapmakta, nasıl diye eminim. Sana sonsuz mektuplar yazmak
isterim biliyor musun. Mesela göl kenarında ki görüntüleri resimlemek
isterim. Dün yeşil başlı ördekler vardı. O kadar güzel çiçekler, uzanmış
boylu boyunca yatanlar, piknik yapanlar, tertemiz bir hava ve görüntü
gürültü yok, toz yok, trafik yok, insanlar saygılı. O halde şu yüreğim neden
bu kadar darda dersin? Neden ellerim, ayaklarım üşüyor? Gezdiğim yerleri çok
seversin sende, ben gezmeyi de çok severim biliyorsun ama inan ki tat
alamıyorum. Böyle değildim ben, şimdi böyle oldum, yere bakar oldum. Aslında
biriken hayatımın saman yolumu bu yoksa. Saman alevimi, gelip geçecek mi
dersin? Ruhum daralıyor, hayat dolu, yaşama sevinci olan ben değilim sanki.
Çayım yine soğumuş, artık soğuk içiyorum ellerim yanıyor. Bardağı tam bir
güzel kavrayamıyorum. Bak saat tüm hızıyla koşuyor, yelkovan ve akrep
yarışta kim kazanacak diye. Sabah güneş doğacak ne güzel. Aslında umutsuz
olmamalıyım, yalnızda olsam yaşamalıyım biliyorum. Gözlerime ağlıyorum
aslında, tüm veda öncesi gibi. Ne kadar karışık duygularım, ben giderken
ağlıyordun, gözümün önünden gitmiyor. Bende kaç kez ağladım, kaç kez...
İşte şimdi dönüş yolu yaklaştı, istesen de istemesen de yürek yine bulutlu.
Kader bu, bırakır mı ki beni. Annem derdi ön teker nereye giderse, arka
tekerde onu takip eder. Benim kaderimde öyle işte, gel de yanma.
Yeşil gözlüm nasıl anlatıyım seni, seni anlatmak için gücüm yeter mi dersin?
Yetmez asla yetmez, yine ayrılık çıkmış fallarda. Hay ben bu kaderin,
kaderine ne diyeyim ki. Gidiyorum işte boynum bükülmüş, geriye bakıp da
gözlerimde ki seli görmek, işte bu benim isyanım, ne diyeyim ki.

Gurbet Meleği

( Bugün başlıklı yazı Gurbet M tarafından 26.10.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu