Sevseydin eğer
Dudaklarına esir tebessümler ekerdin
Hasadını toplardık her dokunuşunda
Geceleri kollarına zincirler
Yıldızları gözlerine çivilerdim
Erirdin gecenin izbe yollarında
Sevseydin eğer
Bütün yeminlerin denizine
Dalga kıranları sefer tutardı gerçekler
Sahilinden geçmeyen gemilere
Uzaklardan el sallardı gözlerim
Kabuk bağlamaz yaralara bulaşan
Aşısı tutmayan hasretle
Yollarım gurbete düşerdi yeniden
Sevseydin eğer
Hiçbir anı heba etmezdi depremlerin
Yüreğinin fail kırıklarına sırnaşırken umutlar
Satır aralarında büyüyen sevdaya
Kılıçlar bilenmezdi
Masalcı çocuğun ağzından dinlerdik hikâyemizi
Bir varmış
Bir yokmuş
Sevseydin eğer
Her akşamın bağrında
Yeniden filizlenirdi bakış açılarımız
Sen her defasında kırmızı bir gül olurdun
Ben her defasında o gülü sulayan yağmur
Kavuşmalarımız hep bozuk havalara denk gelirdi
Bu yüzden buralarda kimseler sevmezdi bizi
Sevseydin eğer
Bir deniz kenarında
Kabukların üzerine yazardık isimlerimizi
Hatta camdan bir şişenin içerisine
Bir mektup iliştirirdik
Yeri zamanı ve kimin alacağını bilmediğimiz
En güzel dilekler dilerdik içerisinde
Sen bana
Ben sana
Sevseydin eğer
Sözleri unutulmuş şiirlerde
Adımı sayıkladığın ismim
Alev alev yanardı sonsuza dek
Şimdi içimin volkanlarında
Sana aç
Sana susuz
Ebediyete mahkûm
Sevseydin eğer
Yeniden yanardı kandiller
Sonsuz bir ışıkla
Koklaşa koklaşa devirirken mevsimleri
Sen varsan her gün bahar olurdu.
Âdem Efiloğlu